Aşk Büyü vs.: 20 Yıllık Bir Büyü

0 1.908

’iki kız bulur
hayatın sırrını
apansız mısrasında
bir şiirin”

2019’da Ümit Ünal’a ait olan bu eser o yıl içinde birçok ödül toplamıştı. Fakat pandemi dolayısıyla film festivallerine ara verildi ve sadece birkaç festivalde gösterime girebilmişti. Festival gösterimlerinin ardından Mubi, ilk kez filmi izleyici karşısına 22 Mayıs’ta çıkardı.

Film, iki kadın arasındaki 20 yıllık, tükenmeyen ve hala dipdiri olan bir aşkı anlatıyor. Giriş sahnesinde bizi ana karakterlerimizden biri olan Eren (Ece Dizdar) vapurda karşılıyor. Bu yolculuk aslında Eren için basit bir yolculuk değil. Zorla koparıldığı çocukluğuna, anılarına ve çocukluk aşkı Reyhanla yüzleşmeye gidiyor. 20 yıl önce Büyükada’da konakları olan Eren’in ailesi varlıklı ve nüfuzlu bir aile. Reyhan ise bu konağın kahyasının kızı. Aralarındaki bu sınıf farkı bile gençliklerinde olan dopdolu hislerinin önüne geçememiş, birbirlerini oldukları gibi sevmişler. Fakat toplumun heteronormatif normlarıyla çakışan bu durum aileleri tarafından fark edilmiş ve birbirlerinden koparılmışlardır. Eren’in ailesi konağı satmış ve Eren’i Fransa’ya göndermişlerdir. Reyhan ise babası ve ada halkı tarafından zorbalığa uğramış, Büyükada’da daha fazla kalamamıştır. Hem sınıf farkının hem de toplumun normları tarafından zorbalığa uğrayan bu iki genç kadının yaşamlarının tamamen değiştiğini filmde çokça hissedebiliyoruz. İkisi için de geçen 20 yıl hiç kolay olmuyor. Haliyle iletişimsizlik ve bu kadar acıyla geçen 20 yıllık bir yüzleşme kolay olmayacak. Eren, Reyhan’ın karşısına ilk çıktığında da Reyhan’ın bu yüzden kaçtığını görebiliyoruz. Eren’in kovaladıkça Reyhan’ın kaçtığı kısa bir döngüye giriyor film bir noktada. Reyhan, Eren’in onu sevdiğini düşünmüyor. 20 yıl önce Eren’e aşk büyüsü yaptırdığını ve büyücü kadının bir perşembe günü Eren’in adaya geleceğini söylüyor. Eren ise hislerinden oldukça emin. Reyhan ise başına gelenler yüzünden Eren’i suçluyor ve kaçmaya devam ediyor. Ee böyle olunca Eren büyüyü bozdurmak istiyor. Aslında hikayenin bu noktada başladığını söyleyebiliriz. Bu kovalamacada Reyhan ne kadar kaçtığını sansa da aslında Erenle iletişim kuruyor ve zamanla aslında onları ayıranın kendileri değil ‘’diğerleri’’ olduğunu fark ediyor. Bu kadar acı yüzünden yıllarca Eren’i suçlayan Reyhan gerçekten kaçamıyor. Aralarında olan bu eşsiz sevgi, tutku ve gerilim tüm duvarları yıkıyor.

‘’Güzel bir göz beni attı bu derin sevdaya

Benziyor şimdi benim ömrüm uzun rüyaya

Yâri karşımda görsem de dalarım hülyaya

Benziyor şimdi benim ömrüm uzun rüyaya’’

Yukarıdaki sözler Nihavent makamında bir Osman Nihat Akın bestesi. Sevginin ve anıların en depreştiği anda filmin sonuna doğru Reyhan karakteri seslendiriyor. O noktada 20 yıldır ikisinin de birçok konuda değiştiğini fakat birbirlerine olan hislerinin hala o kadar diri ve canlı olduğunu hissedebiliyoruz.

Film çok düşük bir bütçeyle hayata geçirilmiş. Bunu sahnelerde hissedebiliyoruz. Sinema konusunda çok tatmin etmese de senaryo daha çok başarılı bir yazarın elinden çıkmış gibi. Şiirsel diyaloglarıyla insanı içine çekiyor ve söz konusu hikayeyi hissettiriyor. Tabii ki bu konuda oyuncular da çok ön planda. Ece Düzer ve Selen Uçer her iki karakteri de canlandırmıyor adeta yaşıyor. Bu yönden gerçekçilik hissiyatı izleyiciyi doyuruyor ve duygulandırıyor. Toplumsal normların, birbirini şartsız seven iki kişiye ne kadar acı çektirebileceğini görmek yer yer de düşündürüyor. Ümit Ünal, sevginin hiçbir normu dikkate almadığını oldukça güzel ifade etmiş. Bu cesur eseri Türkiye’ye kazandırdığı için kendisine teşekkür ediyorum ve bu normların bir gün yıkılacağını umuyorum. Daha fazla acı ve özlem dolu yıllar olmaması dileğiyle…

Ebrar KAHVECİ

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.