Türkiye’nin En Karanlık Simalarından: Satvet Lütfi Tozan

0 6.226

Türkiye’nin en karanlık adamları diye bir liste olsa en başı çekebilecek bir insan. Bir casus muydu? Hayalperest miydi? Yoksa eli açık bir zengin miydi? Yetenekleri ve yaptıkları ile işte karşınızda Satvet Lütfi Tozan…
Kimdir, nerelidir, ne yapmıştır, nasıl bu kadar yükselebilmiştir? Bu satırlar ile kafalardaki soru işaretleri kısaca giderilmeye çalışılacaktır. Gelin onun çarpık ilişkilerini, hakkındaki iddiaları yazmadan önce geçmişinden bahsedelim.
Bosna-Hersek’in Trebine şehrinde 1889 yılında dünyaya gelen Satvet Lütfi Tozan sekiz kardeşin en büyüğüdür. Şehrin ailelerinden olan Resulbegoviç-Resulbeyzade sülalesinin bir üyesidir. Babası “Mir-i Miran” günümüzdeki anlamıyla “Beylerbeyi” olarak bilinen Resul Beyzade Süleyman Bey’dir. Bosna-Hersek’in Avusturya-Macaristan tarafından işgali sonrasında İstanbul’a taşınmıştır. Eğitimine burada devam eden Satvet Lütfi Tozan sırasıyla İstanbul Askeri Rüştiyesi, Mercan İdadisi ve Hukuk Mektebinde okudu. Mercan İdadisinde eğitimi sırasında II. Abdülhamit’in istibdat yönetimine karşı “Cemiyet-i İnkılabiye” adında muhalif bir örgütün kurulmasında başrol oynadı. İsmi on beşli yaşlarında, bu olaylar sayesinde duyulmaya başlandı. Fakat II. Abdülhamit’in hafiye teşkilatının peşine düşmesiyle yakalandı. Ardından Tozan’ın muhalifliği iyice artmış ve padişahın yeğeni olan Prens Sabahattin’i keşfederek “Teşebbüs-ü Şahsi ve dem-i Merkeziyet” anlayışından etkilenmiş, O’nu üstat olarak görmüştür. Onun muhalif hayatı II. Meşrutiyet’ten sonra bile azalmamış, bu sefer İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin muhalifi olmuştur. İttihat ve Terakkinin deyim yerindeyse baş belası olan Halaskar Zabitan Cemiyetine katılmış ve Cemiyette aktif bir rol üstlenmiştir. İleriki zamanlarda üstat olarak gördüğü Prens Sabahattin ile temaslar kurmuş ve onun sekreteri olmuştur. 1913 yılında cemiyetin başarısız olan ihtilal teşebbüsünden sonra Satvet Lütfi Tozan tutuklanmış ve yargılanarak ömür boyu kürek cezasına çarptırılmıştır. Bu cezadan Prens Sabahattin’e olan yakınlığı sayesinde kurtulmuştur. Kurtulduktan hemen sonra derhal Fransa’ya gitmiştir. I. Dünya Savaşı sırasında ülkede bulunan Satvet Lütfi Tozan, sırasıyla Bursa’ya, daha sonra Ankara’ya sürgün edilmiştir. Ankara’da da boş durmamış burada “Sulh-u Selameti Osmaniye” adında bir cemiyet kurmuştur. Siyasi hayatında istediği başarıyı elde edemeyen Tozan, Cumhuriyetin ilanı ile siyasi hayatını sonlandırmış ve ticarete atılmıştır.
Belli bir kesim için Türk James Bond’u, bazıları için İngiliz casusu hain, diğerleri içinse bunların hepsini içeren bir maceraperest…
Şimdi sıra O’na “karanlık” namını kazandıran günlerde…
Siyasi hayatta istediği başarıyı elde edemeyen Tozan, üstadı kabul ettiği Prens Sabahattin’in diğer ilkesi olan “Teşebbüs-ü Şahsi” fikrini kendine bir düstur kabul etti ve girişimci olmaya karar verdi. Girişimciliğinin ilk adımı olarak dönemin en büyük petrol şirketi olan Hollanda menşeili Royal Dutch’un Türkiye temsilciliğini almayı başardı. Ticari hayatında önemli adımlar atmaya başlayan Satvet Lütfi Tozan, bu başarılarını mükemmel bir evlilikle taçlandırdı. Bu evlilik bir Alman silah fabrikatörünün kızı olan Regger (Zeynep) iledir. Böylelikle petrol şirketinin yanında silah ticareti de yapmaya başlamıştır. İşte bu olaydan sonra karanlık ağları genişlemeye başlayan Satvet Lütfi, yirmi yıl boyunca Milli Savunma Bakanlığına silah ve cephane sağlayıcılığı yapmıştır. Yunan Harbi sırasında silah ve cephane bulabilmek için Basil Zaharoff’u önermiştir. Zaharoff bir silah kaçakçısıdır fakat Türk Hükümeti bir sonuç alamamıştır. Satvet Lütfi Tozan efsanesinin doğuşu olarak 1938 yılında Finlandiya’nın İstanbul Fahri Başkonsolosu olmasını gösterilir. Bu görevde iken bağlantılarını kuvvetlendiren Tozan, emin adımlarla ölünceye dek olan saltanatını kurmaya adım atmıştır. II. Dünya Savaşı başladığı yıl olan 1939’da Tozan, Polonya’nın başkenti Varşova’da Türk birimlerine teslim edilmek üzere silah ve mühimmat alışverişi yapmaktaydı. Alman bombalaması başlayınca Romanya’ya kaçmıştı. Orada çok önemli dostu Romen Köylü Partisi lideri Julin Maniu vardı ve ondan çok önemli bilgiler aldı. Bu bilgiler arasında Romanya’nın Yunanistan’dan büyük çapta mühimmat alacağı bilgisi de vardı. Savaş zamanı büyük çapta mühimmatın zor bulunacağını bilen Tozan derhal harekete geçerek Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarı Hakkı Murad’ın ve Atina Büyükelçisi Enis Akaygen’in yardımlarıyla elli milyon mermiyi Yunanistan’dan Türkiye için satın almayı başardı. Fakat buradaki en büyük pay sahibi Tozandı, çünkü mermilerin satın alındığı fabrika Tozan’ın yakın arkadaşlarından Niğde asıllı olan milyarder Bodasaki idi. Büyük bir işi başaran Tozan, Türk Hükümeti tarafından büyük bir sürprizle karşılanacaktı. Türk Hükümeti, Yunan Hükümetinden Tozan’a verilecek olan komisyonun verilmemesini rica etti. Bu olaydan sonra silah tüccarı olarak ülke ülke gezmeye başlamış, canını tehlikeye atarak savaş bölgelerini gezmiştir. Gezdiği bu yerlerde silah ve cephane satan Tozan artık uluslararası üne kavuşmuştu. Sadece silah ticareti yapmıyor, tanıştığı üst düzey yetkililerden aldığı bilgileri Müttefik devletlere satıyordu. İtalya, Yunanistan’a savaş ilan ettiğinde Yunanistan’a mühimmat sağlamak için Yugoslavya’ya gitmiş ve burada bir Alman saldırısında yaralanmıştır.
Bu olaydan sonra İstanbul’daki konağına gelmiş ve dinlenmeye çekilmiştir. Bu dinlenmeden sonra yeniden Yunanistan’a gitmiş, Yunanlıları Almanlara karşı örgütlemeye çabalamış ve başarılı olmuştur.
İngilizlerle İş birliği…
Bu olaylardan sonra İngilizlerle iş birliği yapmaya başlayan Tozan, Alman işgali altındaki Romanya’ya Müttefik Kuvvetlerin desteğini götürmüştür ve devamında İngiliz casusu olduğuna dair iddialar artmıştır. Belirli bir kesimin onu İngiliz casusu olarak görmesi ise Yunanistan’daki İngiliz askeri ataşesi Jasper Scawer Blunt ile fotoğraflarının olmasıdır. İlgili fotoğraf budur:

Ayrıca İngilizler tarafından savaş bittikten sonra onlara gösterdiği yakınlık neticesinde İngiltere Kralı VI. George tarafından “Honorary Officer of British Empire” nişanı verildi (Bu nişanı son elli yılda Satvet Lütfi Tozan dışında alan başka Türk olmamıştır.)

Kürek mahkumluğundan kurtulamayan maceraperest…

Macaristan’da Müttefiklerden direnişçilere bilgi götürmek suçuyla yakalanmış ve de yargılanmıştır. Almanların eline düşen Tozan Hitler’in gizli polis teşkilatı Gestapo tarafından sorgulanmıştır. Kimileri bir dizi işkenceden geçtiğini yazar, ayrıca Tozan’ın bir aylık sorgu sürecinde tam on yedi kilo verdiği de söylenir. 19 Nisan 1942’de yargılanmasına başlanan Tozan’ın yanında dört kişi daha vardı. Genel olarak yargılama bir silah fabrikasını patlatma teşebbüsü üzerine iken Tozan’ın yargılandığı suçlar daha fazladır. Bu suçlar: Macar Hükümetini devirmeye teşebbüs, yabancı ajanlara radyo ve şifreler temin etmekti. Her ülkede olduğu gibi bu suçların cezası idamdı. Ancak Tozan on iki yıl kürek cezası almıştı. Nasıl olur da bu suçlardan sıyrılabilir dediğinizi duyar gibiyim, hemen söyleyelim: Yıllar sonra ortaya çıkan bu gerçeğe göre, Tozan’ın idam cezası alacağını bilen İngiltere tarafsız bir devlet aracılığı ile Macar Hükümetine nota vermiş ve bu notaya göre Tozan’ın idamı gerçekleşirse İngiltere’nin elinde bulunan yirmi iki Macar rehinenin infaz edileceği ifade edilmiştir. Böylelikle Tozan idam cezasından paçayı sıyırmış ve kürek cezasına mahkûm olmuştur. 

Belgrad’ı kurtaran Türk… 

Ona karşı olan tüm iddialara rağmen Satvet Lütfi Tozan’ın ünlü bir uluslararası silah kaçakçısı ve bilgi satan bir casus olma gibi kötü özelliklerinin yanı sıra birkaç iyiliğinin, belki de en önemlisi Belgrad’ı yıkımdan kurtarma girişiminin varlığından da söz etmek gerekir. Nasıl mı? Hemen anlatalım…

Türk Askeri Heyeti 1943 yılında Almanya’ya bir gezide bulunur. Bu gezide Almanlar güçlerini, cephelerini Türk Askeri Heyetine göstermiş ve heyeti Adolf Hitler ile görüştürmüşlerdir. Bu heyetin içinde bulunan Ali Fuat Elden, Hüseyin Hüsnü ve Emir Erkilet gezide kendilerine eşlik eden Alman askerlerine teşekkür mahiyetinde bir yemek vermek isterler. O ara Bükreş’te bulunan Tozan yemeğin tertip edilmesinde etkin olmuş ve davette bizzat bulunmuştur. Alman askeri yetkilileriyle diyalog kuran Tozan uzun konuşmalardan sonra onlardan Belgrad’ın hava saldırısı ile yerle bir edileceğine dair bilgiler alır ve yemekten sonra derhal Türkiye’ye dönerek meşhur köşkünde bu bilgileri Müttefik kuvvetlerin yetkililerine iletir. Bu bilgi doğrultusunda ABD ve İngiltere hemen bir bildiri hazırlar ve bu bildiri tarafsız devletler aracılığı ile Berlin’e ulaştırılır. Dünya basınında Almanların Belgrad’ı orada yaşayan insanlar da dahil olmak üzere yok etmek istemesi canice, insanlık dışı olarak karşılanır. Almanya’ya karşı ciddi bir kamuoyu oluşur. 

Planın ortaya çıkmasından sonra Almanlar bunu gerçekleştirmeye cesaret edememiş, hatta böyle bir planın varlığını inkâr etmişlerdir. 

Savaş sonrası yaptıkları…

Tozan II. Dünya Savaşı bittikten sonra 1950 yılında Demokrat Parti’ye yaklaşmıştır ve onlara Londra’da büro açma teklifinde bulunmuştur. Büyük ihtimalle bu isteği kabul görmemiş ve on yıllık Demokrat Parti iktidarı boyunca siyaseti bir kenara bırakmış ve ticaretle ilgilenmiştir. Prens Sabahaddin ile ölümüne kadar hep yakın olmuştur. 

1960 darbesinin aktörlerinden biri olan Cemal Madanoğlu ile yakınlık kurmuş ve onu bazı İngiliz yetkililerle tanıştırmıştır. 

Yine 1960 darbesinden sonra Tozan hakkında çok gizli bir soruşturma başlatılmıştır. Kurmay Yüzbaşı Bülent Türker ve Hâkim Üsteğmen Ertem Erener tarafından yürütülen soruşturma sonrası Tozan suçlu bulunmuştur. İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Muzaffer Alankuş’un Milli Birlik Komitesine gönderdiği raporda Tozan’ın İngiliz ve Rus istihbarat birimleri ile ilişkili olduğu yazılı olmasana ve hakkında tutuklama kararı çıkarılmasına rağmen tutuklanmamıştır. Macaristan’da onu kurtaran dostları yine olaya el atmış ve onu kurtarmıştı. 

Bağlantıları ve yapmış olabilecekleri…

Satvet Lütfi Tozan birçok insanın yaşamak istemeyeceği maceralı, koşuşturmacalı ve oradan oraya savrulan bir hayat yaşamıştır. Yeri geldiğinde devlet için çalışsa da hep kendi çıkarını düşünmüştür. Çok büyük mal varlığına sahip olduğu, hatta İstanbul’un yarısına sahip olduğu dahi iddia edilir. Fakat bu kadar mal varlığının kaynağı, hangi alanlara sarf edildiği meçhuldür. Tüm bunlarla birlikte bazı kişilere dolaylı yoldan yardım etmiştir. Bu kişilerden biri de Kasım Gülek’tir. O’nun için birçok İngiliz soylusuna ve yetkilisine mektup yazmıştır. “Üstadım” dediği Prens Sabahaddin’in İngiliz siyasetini aşamadığı gibi O da bu rüzgâra kapılmış ve onlara daima yardımcı olmuştur. Öldükten sonra Prens Sabahaddin’in cenazesinin yurda dönmesi için çaba sarf etmiş hatta Celal Bayar’a bile mektup yazmıştır. Tozan’ın Kasım Gülek için yazdığı mektupların bazı muhatapları ise şu şekildedir:

Ölümü, mirası ve Raffi Portakal tarafından anlatılan evi…

Kendisine yönelik sürekli bir saldırı olabileceğinin korkusuyla yaşayan Satvet Lütfi Tozan evini de söz konusu muhtemel tehditlere göre dizayn etmişti. Evinin yatak odası dışarıdan gelebilecek herhangi bir saldırı karşısında tam anlamıyla bir kale görevi görmüştü. Raffi Portakal’ın anlattığına göre evin iç dizaynı şu şekildedir: “Ağır, kocaman ahşap kapıdan girdiğinizde, bir malikanenin mermer döşeli antresindesiniz artık. İki taraflı merdivenle yukarı çıkılıyordu… Ve birden şok! Muhteşem bir salon! Fransız eserleriyle döşeli, Louis XV stili, altın yaldızlı salon takımları, Louis XVI stili olağanüstü bir yazıhane, Louis XV stili Vernis Martin bahur üstüne mermer bir Fransız saat ve iki şamdan. Ve sonra özenle seçilmiş Sevres, Meissen ve fildişi koleksiyonlarla dolu vitrinler, vitrinler… Bu eşyaların tümü yerde serili olan İran halılarının üzerindeydi. Ve duvarlarda tablolar, aynalar… Yine o salonda, mermer kolonlar üzerine yerleştirilmiş III. Napolyon devri vazolar. Üstü kök ametis taşı kaplı salon orta sehpası (ben dünyada benzerini görmedim.) Fransız, İngiliz ve Osmanlı gümüşleri, tombak sahanlar, Çin bleu-blanc kaseler, vazolar. Hafız Osman’dan Kazasker İzzed’e ve daha birçok ustaya ait hatlar…” Ve ekliyor: “Tozan malikanesindeki eserler dünya çapında eserlerdi. İstanbul, Cumhuriyet tarihinde ilk kez bu çapta bir sivil kişinin müzayedesine hazırlanıyordu.”

Tozan tüm varlığı, bağlantıları ve korunaklı evine rağmen ölümden bu kez kurtulamamış; soğuk bir kış günü 11 Aralık 1971 günü hayata veda etmiştir. Mirası, bir varisi olmadığı için karısı ve kendisinin sağ iken verdiği karar ile Darüşşafaka’ya bırakılmıştır. Darüşşafaka’ya bırakılanlar şu şekildedir: Kadıköy’de Haydarpaşa Hastanesinden başlayarak Seyit Ahmet Deresi mevkiine kadar olan arazi, Teşvikiye’de Hüsrev Gerede Caddesi üzerinde bizzat kendi tarafından mimar Mongeri’ye yaptırılan Tozan Apartmanı ve müstakil ev, yurtdışında birçok ortaklık ve sahibi olduğu fabrika (Grifin, Miraj,vs) ve birçok antika eser. Tüm bu mirasın 1 milyar TL’yi geçtiği söylenir.

Türkiye’nin en gizemli kişilerinden birisi olan Satvet Lütfi Tozan, bu kadar satır ile ancak bu kadar anlatılabildi. Her ne kadar tamamen gizem perdesini aralayamasak da ne kadar güçlü olduğunu, bu güce nasıl eriştiğini bir nebze olsun ortaya çalıştık…

                                                                                                                                                                       Gürsel AYAYDIN

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.