Osmanlı Son Döneminde Kültür, Sanat ve Siyasette Batılılaşma

Kaplumbağa Terbiyecisi Yorumu

0 3.389

Osmanlı İmparatorluğu niteliği itibariyle kültürlerin çeşitliğini içerisinde barındırmaktadır. Türkçe konuşan hatta çocuklarına dahi Türkçe isim veren Ortodoks Rumlar ve Katolikleri, Protestanlar ve Yahudileri, Rum ve Ermenileri de içeren bir nüfusa sahip imparatorluktur. Günlük hayatlarında farklı dilleri konuşan etnik yapılara bakıldığında dil çeşitliliğinin kültür bağlamında etkileri de gözlemlenebilir. Genel manada Osmanlı’da nüfusun çoğunluğu köylü olmakla birlikte göçebe ve yarı göçebelerin de bulunduğunu söylemek mümkündür. Okuryazar azdır ve kentlerin dışında camiler de az görülür. Daha çok İstanbul’da yaşayanlar Osmanlıca ve Türkçe okuyup yazabilirler. Devlette bariz bir zengin-fakir ayrımı görülmese de göçebe-yerleşik ve asker-köylü ayrımları görülür. Sıradan vergi ödeyen halk ile üst tabaka arası duvarlar söz konusudur. Aslında bu duvarlar egemenlik sisteminin işlemesini sağlamaktadır. Osmanlı halkının Avrupa hakkında bildikleri ise zannedilenden daha fazla olabilir. Çünkü dışardan gelen balıkçılar, tüccarlar, askerler ve zanaatkarlar sayesinde alt tabakanın Avrupa hakkında pek çok şey öğrendiği muhtemeldir. Ancak alt tabaka konusunda araştırma daha az yapılmış ve az şey bilinmektedir. Alt sınıfın kaybedilen savaşlar ve memnuniyetsizlik ortamında az da olsa ayaklanmalar ile öne çıktığı söylenebilir.

1939 Gülhane Hattı Hümayunundan 1923’teki resmi dağılışına dek olan süreç cumhuriyetin ön tarihi ya da geçiş dönemi olarak nitelendirilebilir. Cumhuriyetin ön tarihinde Osmanlı erkekleri ve kadınları kendi aydınlanma süreçlerini başlatmışlardır. Tiyatro, roman, yağlıboya resim, fotoğrafçılık gibi sanat biçimlerinin öğrenilmesini sağlayan ve Osmanlı reformlarında itici güç olan krizler önemli bir aktördür. Bir diğer deyişle, Osmanlı’nın modernleşme çabası kendine özgü siyasal ve tarihsel dinamikleri ile birlikte gerçekleşmiştir. Yapılan savaşlar kaybedildiğinde Avrupa sadece askerî açıdan güçlü görülmekle kalmamış, aynı zamanda Avrupai yaşam tarzı da bir üst insan modeli olarak görülmüş ve çeşitli derecelerde Osmanlı toplumunda görülmeye başlanmıştır. Ancak burada önemli bir diğer nokta kaybedilen savaşların bir yandan da reformları engelleyici yönünün olmasıdır. Çünkü Osmanlı’nın üst tabakasındaki bazı kimseler devlete “hasta adam” olarak bakılmasından memnun değildir. Bu nedenle ilişkilidir ki Osmanlıdaki bazı seçkinler, maddi ve siyasi bağlamda devletin bağımlılığının olduğu zamanlarda dahi mimarideki baskınlığını ve denetimini korumuştur. Aynı zamanda Osmanlı mimarisi -özellikle İstanbul’daki- yenilik ve gelişme çabası ile okunduğunda Osmanlı’yı “hasta adam” sıfatından kurtarma ve Osmanlı’nın uygarlaştığı mesajını verme amacı ile gerçekleşmiştir.

Osmanlı kültür-sanat hayatına dair anı edebiyatındaki eksiklikler, müzeciliğin daha çok Cumhuriyet döneminde yaygınlaşması, fotoğraf ve karikatürlerin gündelik hayata girmesinin neredeyse 20. Yüzyılı bulması gibi tespitlerde bulunmak mümkündür. Genel bir değerlendirme ile Osmanlı’nın kültürel değişimlerinin ve Avrupalılaşmasının kasıtlı bir biçimde gerçekleşmediğini daha çok içinde bulunulan durumdan kaynaklandığını söylemek mümkündür. Çünkü Osmanlı batılılaşması yüzeyseldir, halka yansımamıştır. Daha çok üst tabaka bu duruma yönelmiştir. Örneğin saray mensupları Fransa’dan mobilya getiriyorken alt tabakada bulunanların böyle bir talebinin dahi olmaması ve ilgisizliğinden bahsedilebilir. Batılılaşma daha çok üst tabakanın bir arzusudur. Osmanlı aydınları, batılılaşmayı batının tehdidine karşı ve batı ile ortak olmak amaçlı gerçekleştirme çabasına girmiş olabilir. Çünkü Osmanlı halkının çoğunluğunu oluşturan alt tabakanın okuma-yazma bilmemesi göz önünde bulundurulduğunda aydınlanma amacı ile hareket edeceklerini düşünmek pek mantıklı görünmüyor denilebilir. Zaten batıyı örnek alma konusundaki başlangıcı 1939’a dayandırdığımızda dönemin padişahının devletin bekasını düşünerek batı ile aynı safta yer alma gayesinde olduğu gözlemlenebilir.

Bir diğer deyişle, Osmanlı son dönem batılılaşması stratejik amaçlarla devlet eliyle ve daha çok üst tabakadan gelen bir durum olarak değerlendirilebilir.  Alt tabakaya bunun inmesinde ise batılılaşmanın yukardan başlaması ve bireylerin okuma bilmemesi gibi unsurlar nedeniyle olumsuzluklar ile karşılaştığı söylenebilir. O dönem Osmanlı’da çöküş durumundan kurtulma psikolojisi mevcuttur. Bunun için ise (2. Mahmut’tan başlayan ve hatta 3. Selim’e de dayandırılabilecek sonrasında 2. Abdülhamit’e dek görünen) gerek askeri gerek mali gerekse de idari alanlarda birçok reform yapılmaya çalışılmıştır. Avrupa’yı sadece bu üç alanda değil kültürel anlamda da yakalama ve benzeme süreçleri gözlemlenmiştir. Örneğin Osmanlı armasının 1882-83 yılları arasında tasarlandığının tahmin edildiği bilgisinden hareketle, dönemin Osmanlısının çağdaşlarına yetişme ve onlara benzeme çabası rahatlıkla ifade edilebilir. Çünkü Osmanlı armasının tasarımı (ortasında bulunan kült geleneği Osmanlı tuğrası dışında) çağdaşlarınınkinin basit bir kopyası niteliğinde olduğu yönünde değerlendirmelere açıktır. İngiltere kraliyet arması ile karşılaştırılarak bu görüş doğrulanabilir.

Tarihçilerin Osmanlı son döneminde saygılı ve seçkin bir doğu portresi çizme çabaları mevcuttur. Çünkü batılılaşma girişimleri ile devlete giriş yapmaya başlayan Avrupai tarzın karşısına (kimi zaman dirençle kimi zaman da tamamlayıcılık kaygısıyla) doğu kimliğinin vurgusu ihtiyacı çıkmıştır. Bu amaçla birçok tarihçi Osman Hamdi’nin Kaplumbağa Terbiyecisi adıyla bilinen tablosunu yorumlamıştır. Kimilerine göre bu tablonun Lale Devrine bir gönderme olduğu, toplumsal bir hiciv içeren derinlikleri, seçkin bir doğu imajı ve saygılı bir tasavvuf hissi yarattığı gibi çıkarımlar söz konusudur. Ancak 1969 yılında Ethem Paşa’nın oğlu Osman Hamdi için gönderdiği dünya turu ile ilgili bir kitapta Japon kaplumbağa terbiyecisinin gravürünün olması ve Osman Hamdi Bey’in bu gravürden esinlenerek portreyi yapmış olma ihtimali Osmanlı için seçkin doğu portresi çizenleri bir anlamda hüsrana uğratabilir. Osman Hamdi Bey’in Kaplumbağa Terbiyecisi tablosu bu hali ile tarihçilerin zorlama yorumlarını çürütmektedir.

 

Kaynakça:

Murat Belge, “Kültür”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 5, (İstanbul: İletişim Yayınları, 1983), 1288-1304.

Suraiya Faroqhi, “Alafranga, Toplum Eleştirisi ve Domatesler-Osmanlı Üst Taba Kültüründe Değişim (1840-1914), Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam-Ortaçağdan Yirminci Yüzyıla içinde, (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1997), 294-322.

Irvin Cemil-Schick, “İkinci Meşrutiyet Döneminde Osmanlı Matbuat Kapitalizmi, Cinsiyet ve Cinsellik”, (İstanbul: İletişim Yayınlar, 2011), 215-270.

Edhem Eldem, “Ressamlar, Kaplumbağalar, Tarihçiler…”, Toplumsal Tarih, 185, Mayıs 2009, 20-30.

Edhem Eldem, “Geç Osmanlı Döneminden Günümüze İntikal Eden bir Kitsch Nümunesi: Arma-i Osmani”, Toplumsal Tarih, 192, Aralık 2009, 2-11.

 

Ayça Nur DURSUN

 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.