Kadir(na)şinas Bir Toplum

0 5.075

Son zamanlarda sosyal medyada çok fazla şu sözle karşılaşıyorum: “Rus romanlarında yaşıyorum sanki.” Bu söz beni toplumun geldiği noktayı ve herkesin şikayetçi olduğu değerlerin çok değiştiğini ve eski değerleri arar hale gelinmesinin kaynağını sorgulamaya itti. Eğer okuduysanız yüz yıl öncesindeki klasikler günümüz insanının karakterini anlatıyor gibi. İnsan temel olarak çok değişen bi varlık değil; hırsları, tamahkarlığı, bencilliği, temel dürtüleri aynı. Ama farklı olan bi şey var dönem değerleri.. Değerler dönemlere, ekonomiye, teknolojiye, iletişime ve dayatılan toplumsal dürtülere göre çok değişkenlik gösteriyor.

Değerler, davranışların kültürel belirleyicileridirler ve bir kültürün mensuplarından beklenilen davranışları, hangi davranışlardan kaçınılacağını tanımlarlar. Değerlerdeki farklılıklar davranışlardaki farklılıklar olarak yansır.

Toplumlar mevcudiyetlerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için bu değerlere ihtiyaç duyarlar. Söz konusu değerlerin toplumları etkileyebilmesi, onların toplumu oluşturan bireyler tarafından kabul edilip, içselleştirilmesi ile gerçekleşecektir. Peki neler bu değerler?

Toplumsal değerler olarak zikredilen; sevgi-saygı, hoşgörü, özgürlük, adalet-eşitlik, kardeşlik, yardımlaşma, doğruluk, çalışkanlık, misafirperverlik, şefkat ve merhamet sahibi olma ve kültürel mirasa sahip çıkmak gibi sosyal ve kültürel sürekliliği sağlamak adına yeni nesillere aktarılması gereken uzunca bir silsiledir.

Bu değerleri kaybedince neler olur ya da şu an yakındığımız toplumumuzda olan şey nedir? Birçok toplumsal problemler insanların değer yargılarının çatışmasından doğarlar. Bir toplumda asgari müşterekler üzerinde anlaşma olmadıkça birlik ve beraberliğin devamı zorlaşır. Toplum, insanları değerlerle yoğurarak benzer hâle getirir, ortak duyuş ve davranışların temelini oluşturur. Bu temeller üzerine eğitim süreci ile de şekillenen kişinin değer anlayışı günlük davranışlarına yansır. Değer yargıları bulunduğu ortam ve tercihleri ile zamanla kurumsallaşan kişi artık güçlü bir değer inşacısı haline gelir. Bu anlamda, söz konusu aşamada kurumsallaşmaya başlayan kişisel değer yargılarını dikkatle incelemekte fayda var.

Kaybettiğimiz o kadar çok değerlerimiz var ki, bunları anlatmaya sayfalar bile yetmez. Toplum olarak Anadolu insanının kültürel ve ahlaki o kadar çok değeri var ama ne yazık ki bunların birçoğunu zaman içinde kaybettik ya da kaybetmek üzereyiz. Şüphesiz, listeyi sıralamak için bu satırlar yetersiz kalacaktır.

Günümüzde yaşam kalitesi arttıkça duyarlılık azalıyor. Maddi değerlere yönelirken, o kadar çok manevi değerlerimizi kaybediyoruz ki, farkında bile değiliz.

Eskiden bayramlar vardı birlikte olmak için, insanların bir araya gelip hep birlikte hoş vakit geçirmek için, pek çok şeyi paylaşmak için. Bayramlar küslerin barıştığı, insanların bir araya geldiği, toplumun bu vesile ile kaynaştığı ve insani ilişkilerin geliştiği bir zamandı. Maalesef şimdi bayramlar yalnızlığa kaçış oldu, büyükler unutulur oldu, bayram tatil için bir fırsat oldu (Yoğun ve adaletsiz iş yaşamından veyahut başka dinamiklerden yola çıkan tercihlere saygımız büyük, fakat ah o eski bayramlar..) Sanki artık nesiller anlaşamıyor eskisi gibi; büyükler “küçük” görülüyor, küçükler de “kimliksiz serseri mayın” olarak muamele görüyor. Karşılıklı saygı ve güven kaybol(du)uyor…

Eskiden akraba, hısım, eş dost, komşu ziyaretleri karşılık beklemeksizin mutlak yapılırdı. Ve neden geldin gibi bakmazdı kimse, bi çıkarım yapmazdı. Gözlerinin içi gülerdi ziyaret edilen ve eden de mutluluk duyardı. Telefonla bi çok şeyi halleder olunmasına rağmen birini arayınca bile neden aradın diyecek kadar güvensizleşti oldu toplum.

Büyük bilinirdi, eli öpülürdü. Güzel komşuluklar vardı, dost muhabbetleri arasında, insanları rahatlatan, mutlu eden. Tek olan dünyada ne de güzel yaşanırdı huzur içinde hep birlikte.

Şimdi ise herkesin ayrı bir dünyası var. Herkes kendi dünyasında mutlu olabileceğini zannederek başka dünyaları görmezden gelip yok sayabiliyor, umursamıyor, bencilleşiyor.

Toplum içinde yaşarken toplum kurallarına uymuyor, görmezlikten geliyor.

Eskiden anne babalara gösterilen saygı tüm mahalle büyüklerine de gösterilirdi çünkü mahalle de aileydi. O insanlar da gerektiğinde bir anne baba kadar olmasa da olanakları dahilinde yol gösterir ya da yardımcı olurlardı. Şimdiki gibi kimse kimsenin açığını aramazdı. Dedik ya büyük gerçekten “büyük,” küçük de gerçekten “kimlik sahibi” idi…

Evlerde pişirilen her ne varsa (bir tas çorba bile olsa) komşulara verilir, her zaman kadir kıymet bilinirdi.

Mahallede ihtiyaç sahipleri mutlaka herkes tarafından bilinir, gözetilir, yardım eli uzanırdı hiç durmadan. İhtiyacı olan kişiler de güvensizlik ortamı oluşturmadan varlığı sürdürür; dilenmezdi, hırsızlık nedir bilmezdi.

Şimdilerde aynı apartmanda oturan insanlar yan komşusundan bile habersiz ya da rahatsız. Kim hasta, kim yasta, kim ihtiyaç sahibi diye bilmek istemiyor, ilgi alanlarına da girmiyor zaten. Bencillik bir yandan güvenememek diğer yandan…

Yolda karşılaşsalar bile ne bir selam sabah var, ne de bir tebessüm, iki yabancı gibi. Selam versen ters ters bakılıyor.

Yaşlılara saygı azaldıkça azaldı, bakımı ise toplumsal bir sorun haline geldi.

Engelli insanlara karşı toplumsal duyarlılık gitgide maalesef eksildi.

Herkesin birbirine karşı güveni azaldı, şüphecilik arttı.

Varlıklarımız arttıkça, değerlerimiz azaldı.

Eskiden dillere destan olan sevdalar var iken şimdi etrafınıza bakın görün, ne alemde sevgiler? Hepsi satırlarda ya da dizelerde kaldı..

Şimdilerde herkes yalnız, yoğun ve yorgun..

Birbirine karşı seviyor gibi görünenler; gerçekte sevmeyen güvensiz, umutsuz, mutsuz, bencil, hoşgörüsüz ve tahammülsüz..

En ufak bir anlaşmazlıkta nasıl da hemen yıkıyorlar sevgi duvarlarını..

Durum böyle olunca, küçük yaşta birbirinden soğuyan, kardeşlik, dostluk, komşuluk kavramlarını yitiren çocuklarımızdan büyüdüklerinde nasıl bir birliktelik bekleyebiliriz ki?

Geçmişten günümüze kadar gelen söz konusu manevi değerleri hızla kaybediyorken; toplum olarak kendimize bile yabancılaşmanın bizlere verdiği zararları fark edebilirsek, önce içimizdeki bize, sonra ailemize ve daha sonra da topluma faydalı, değerlerine saygılı, birbirini seven, anlayan, merhametli, hoşgörülü, bireyler olabilirsek ne mutlu hepimize.

Peki umutsuz vaka mı artık toplum; asla! Dünyada değerleri en çok unutan ya da unutturulmaya çalışılan toplum dahi olsak biz hala bilinçaltında, ruhunda o temel sosyal ve insai değerleri barındıran, en küçük bi kriz halinde kenetlenen muhteşem bi toplumuz, sadece hatırlamaya ihtiyacımız var ve değerleri geçmiş zamanın esaretinden kurtarıp bugüne uyarlamaya; bugünü “bugün” değerli yaşamaya ihtiyacımız var..

Öyleyse haydi bi kıvılcım yakalım ve tanıdığınız-tanımadığımız herkese selam verip tebessüm edelim, hâl hatır soralım. Küçük hareketler sandığımızdan büyük etkiye sebep olacak inanın.

İnsanı, insan ile tekrar buluşturalım,

Toplumumuz, insanımız çok güzel bunun kadrini bilelim..

 

NOT: Bu satırlardan lütfen “geçmiş güzellemesi”ni ve “saygısız küçükleri” anlamayınız; zira bugün de güzeldir, büyükler de saygısızdır. İnsanın olduğu yerde kesin doğru olmamakla birlikte, mutlaka genel kabul gören değerler vardır ve bunlar pekâlâ farklı zaman ve şartlarda rasyonel bir şekilde güncellenebilir. Satırlardan niyaz budur…

                                                                                                            Ceren KARAKAŞ

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.