Asıl adı Mehmed Faik’tir fakat edebiyat ve siyaset âleminde Faik Ali Ozansoy olarak ün yapmıştır. Faik Ali, 1876 senesinde Diyarbakır’da dünyaya gelmiştir. Doğuştan şanslı sayılabilirdi çünkü dedesi saygın siyasi bir şahsiyet olan Süleyman Nazif Efendi, babası dönemin mühim şair ve tarihçilerinden Said Paşa idi. Ağabeyi ise usta şair Süleyman Nazif’tir. Diyarbakır Askeri Rüştiyesinde eğitimini tamamladıktan sonra 1893’de İstanbul’a giderek Mekteb-i Mülkiye’de tahsil görmeye başladı. Burada karıştığı bir takım siyasi faaliyetlerden ötürü bir süre tutuklu kalarak okuldan atılsa da eğitimine tekrardan devam ederek 1901’de mezun oldu. İlk olarak Bursa’ya memur olarak atandı, sonraları çeşitli ilçelerde memur ve kaymakam olarak görev yaptıktan sonra yine çeşitli ilçelerde ve en son Kütahya’da vali olarak vazifesini sürdürdü. Asıl adını duyurmaya başlaması da zaten Kütahya’da gerçekleşmiştir.
1915 yılı Osmanlı hükümeti tarafından Ermeni tehcirlerinin uygulandığı yıldır. Fransız ve Ruslar Zeytun, Sasun ve Adana isyanlarına önayak olmuştu. Ruslar, Doğu’da Ermenistan sınırları belirleyerek bu bölgedeki insanları birbirine düşürmüştü. Tüm bu yaşananların Osmanlı’yı tehdit etmesi ayrıca Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, hükümeti azınlıkların güvencesini sağlamaya mecbur kılmıştı. Her ne kadar niyet iyi olsa da bazı şahsiyetlerin kötü niyetleri ve krizi fırsat bilmelerinden ötürü bu basit tehcir sorunlu bir hâle gelmişti. Devletin neredeyse her tarafında tehcir kararı uygulanırken dönemin Kütahya Valisi Faik Ali Ozansoy ilginç ve cesur bir tutum sergilemişti, Kütahya’daki Ermenilere tehcir uygulanmasına izin vermemişti…
Tehcir kararından bir süre önce Faik Ali’yi ağabeyi Süleyman Nazif, bir telgrafında tehcir kararının uygulanmasının an meselesi olduğunu ve bu sürece dâhil olmayarak ailesinin şerefine ve haysiyetine kötü söz söyletmemesi konusunda uyarmıştı. Bunun üzerine harekete geçen Faik Ali, şehrin söz sahibi Müslümanlarını bir araya getirerek Ermeni tebaasının varlığından rahatsız olmadıklarını, onların ekonomik olarak şehre katkıda bulunduklarını, saygı ve sadakat konusunda kusur işlemediklerini içeren bir meclis kararı onaylattı. Bu meclis kararı ileride onun elindeki en önemli koz olarak devreye girecekti.
Beklenen olmuştu, tehcir kararı uygulanmaya başlandı, her ilde tehcir uygulanıyor, Ermeniler ellerinde para eden her şeyi yok pahasına satarak tehcir kararına uyum sağlıyordu. Faik Ali, hükümete karşı çıkıp tek bir Ermeni’nin bile şehirden ayrılmasına izin vermemişti. Onun bu tutumunun hükümette duyulması çok zaman almadı. Görevliler kapısına dayandığında ise imzalatmış olduğu meclis kararını göstererek tehciri uygulamayacağını açıkça beyan etmişti. Aradan fazla zaman geçmeden Talat Paşa kendisini telgraf ile arayarak Kütahya’da tehcirin uygulanması gerektiğini ve bu konuda bir istisna olmayacağını net bir dille ifade etmişti. Faik Ali, Kütahya halkının Ermenilerden memnun olduğunu, şehre ticari kazanç sağladıklarını ve hiçbir sorun teşkil etmediklerini dile getirdi. Fakat Talat Paşa geri adım atmamak konusunda kararlıydı, onun bu tutumu karşısında Faik Ali şu sözleri sarf edecekti: “Bu cinayeti işleyemeyeceğime göre istifamı kabul buyurun, halefimi tayin edin, emirlerinizi uygulasın.’’ Faik Ali’nin duruşu karşısında durumu kabullenmekten başka çaresi kalmayan Talat Paşa, “Madem öyle, al Ermenilerini ve yerinde otur!” sözleri ile telgrafını bitirmiştir. Talat Paşa bir taraftan tehcir meselesinin kötü duyulmasını istemediği diğer taraftan da Süleyman Nazif’in yoğun ricaları üzerine Faik Ali’nin görevine devam etmesine izin vermiştir.
Faik Ali, sadece Kütahya’da yaşayan Ermenilere sahip çıkmıyor çevre bölgelerden de Ermenilere kucak açıyordu. Gelen Ermenileri köylere gönderip Kütahya’ya faydalarının dokunmasını sağlıyor, onların temel ihtiyaçlarının karşılanmasını sorumluluk biliyordu. Böylece bölgedeki herkes hâlinden memnun oluyordu. Faik Ali, iki haftalığına İstanbul’a gitmek durumunda kalmıştı ve döndüğünde gördükleri karşısında adeta utanç duymuştu. Onun gitmesini fırsat bilen polis müdürü Ermenileri sıkboğaz etmişti, Ermeniler din değiştirmek için başvuruda bulunarak Kızılay’a 500 altın hibede bulunmuşlardı. Faik Ali, derhal olaya el atarak Ermenilerin din değiştirme taleplerini reddederek polis müdürünü de İstanbul’a gönderdi. Toplanan 500 altını yoksullara dağıtarak ve aşevi kurdurarak değerlendirmişti. Ermeniler için Ermenice eğitim veren bir okul kurdurmuştu. Kendisine teşekkür mahiyetinde verilen paralarla ise ihtiyaç sahiplerinin temel ihtiyaçlarını karşılıyordu.
1918 senesine kadar Kütahya’da görevine devam eden Faik Ali hem Ermeni hem de yerli tebaa tarafından fazlasıyla saygı duyulan ve sevilen bir şahsiyet olmuştur. Kütahya’daki vazifesi biten Faik Ali İstanbul’a dönerek kaymakamlık ve dışişleri müsteşarlığı görevinde bulundu. Bir süre Diyarbakır’da vali vazifesinde bulunarak İstanbul’a dönüp öğretmenlik yaparak yaşamını devam ettirmiştir. Ailesi ile birlikte zor zamanlar yaşayan Faik Ali’ye Celal Bayar’ın bizzat yardımcı olduğu bilinmektedir. Faik Ali’nin babası Said Paşa’nın geçmişte yardımcı olduğu Celal Bayar bu iyiliğe karşılık Faik Ali ve ailesine mühim yardımlarda bulunmuştur.
Fecr-i Ati ve Servet-i Fünun akımlarının önemli dergilerinde eserler yazan Faik Ali, tiyatro eserleri de kaleme almıştır. 1936’da oğlu Munis Faik ile birlikte Marmara dergisini çıkarmıştır fakat bu dergi uzun ömürlü olmamıştır. Yazmış olduğu şiirlerin bir kısmı ilerleyen zamanlarda şarkılaştırılmıştır. Edebiyat ve siyasete mühim katkılar sunduktan sonra 1950’de hayata gözlerini kapamıştır. Ölmeden önce son isteğini ise şu sözlerle dile getirmiştir; “Beni Yıldırım’la Timur’un savaştığı bu bozkıra gömmeyin. İstanbul’da Abdülhak Hamit’in ayakucuna gömün. Başucuna gömmeyin, saygısızlık olur.” İsteği gerçekleştirilmiş ve İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığı’nda hayranı olduğu Abdülhak Hamit Tarhan’ın yanına gömülmüştür.
Faik Ali, Kütahya’dan ayrıldığı günden beri Kütahya’daki Ermenilerinin aklından hiç çıkmamış ve onun anısına Kütahya Ermeni Kilisesi’nin avlusunda bir şükran kitabesine yer verilmiştir. Şükran kitabesinde şu sözler yazmaktadır: “Ermeni halkını ıstırap dolu günlerinde koruyup kollayan ve insani bir tutum sergileyen mutasarrıf Faik Ali Bey anısına…”
Faik Ali, şahsına hitaben yapılmış olan bu jeste karşılık Tasvir-i Efkâr gazetesinde şu sözlere yer verir: “(…) Kütahya Ermenilerine bu aralıksız süregelen sevgi ve muhabbetten dolayı tekrar tekrar teşekkür ederken hepinize bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Evet, bu âcize karşı kendinizce layık gördüğünüz bu hareketinizden başka daha büyük bir göreviniz olduğunu hatırlatmak isterim. Pekâlâ, biliyorsunuz ki sizleri felaketler esnasında korumayı bir resmi görev ve bir insanlık görevi olarak addedip çalıştığım zamanlarda Kütahya’nın merkez ve çevrelerindeki Müslüman ahali hep birlikte benimle aynı fikri taşıyordu ve hatta başka vilayetlerden ve kazalardan o sel gibi akan kötü olaylardan düşe kalka kaçarak topraklarımıza sığınan sayısız, sınırsız Ermeni ailelerine kol kanat gerdiler. Gerek Kütahyalı Ermeniler, gerek diğer vilayetlerden kaçarak gelen Ermeniler, hepiniz malınızın, canınızın ve namusunuzun korunduğunu gördünüz. İşte bunu hiçbir zaman unutmamak en büyük vazifenizdir. Hayır, unutmamak yeterli değildir. O olayların ve faciaların halk tarafından yapılmadığını, birtakım hain vatan haydutları tarafından o cinayetlerin işlendiğini ve Türk vatandaşların o cinayetlere yüz çevirerek katılmayacak kadar haysiyetli olduğunu bütün dünyaya en gür sesinizle duyurmak sizin vicdani bir vazifenizdir…”.
Berkan YAYLA
KAYNAKÇA
İslamansiklopedisi.org.tr / Faik Âli OZANSOY
Alboyacıyan, Arşak / Kütahya Ermenileri Anı Kitabı: Stepan Stepanyan, 1966; Tarih ve Toplum Dergisi, Kasım 1995
Mercan, Mehmet / 1000 Emeni Ailesini Kurtaran Diyarbekirli Vali; hyetert, 09/2012
Aga-online.org / Fâik Âli Bey (Fâik Âli Ozansoy)
Hürriyet / Serhan Yedig – Ersin Kalkan, 22.04.2007 / Osmanlı’nın Sıradışı Bürokratı Faik Âli Ozansoy