Yazın en sıcak günlerinden biri. Belime değen saçlarım, güneşten kızarmış yüzüm ve sadece yazın görünen çillerim. Sarılı beyazlı en çok da çiçekli bir elbise. Kocaman bir papatya tarlasının tam ortasındayım. Sağında, solunda, önünde ya da arkasında değil tam ortasında. Oysa hiç de sevmem papatyaları. Sevmem dediğime de bakmayın sadece kızgınım papatyalara, çok kırılgan oldukları için. Bu kadar rüzgâr alan bir tarlada bu kadar kırılgan olmak biraz intihar gibi hele de sizin gibi boynu hemen bükülen papatyalar için düpedüz intihar…
Tarlanın her santimi benim. Tarla, benim. Yüzümde en sevdiğim gülümsemem, gözlerim kapalı, ılık rüzgâr bir sağımda bir solumda en çok da tenimde. Huzurdan vücudumun her zerresi uyuşuk. Özgürlükten kanatlarım çıkmış, istediğim yere uçarım. Uçarım dediğime de bakmayın, korkarım. Yüksekten değil ama arkamda bırakacaklarımdan…
Tarlanın bulutlu köşesine geldik. Güneş artık yüzümü yakmıyor. Boynu bükülen papatyalarla birlikte gülümsemem de bükülüyor. Ilık ılık esen rüzgâr artık soğuk. Bileğimde ölü papatyalardan kelepçeler.
Gitmek istesem giderim. Düşünüyorum gitmeyi, kalmayı, ikilemde olan her şeyi. Düşünmeyi bırakıyorum, gözümü açtığımda yine tarlanın tam ortasındayım. Güneş, ılık rüzgâr, kanatlarım hepsi burada, bende. Hissim, huzurum, gülümsemem nerede bulamıyorum. Tarlanın bulutlu köşesine bakıyorum; en sevdiklerim, en tanıdıklarım tebessümle el sallıyorlar. Güneşin, rüzgârın, yazın tadını çıkarmak istiyorum. Uzun uzun yürüyorum tarlanın her santimini.
Gözümü her açtığımda tarlanın bulutlu köşesi kollarını açmış beni bekliyor. Sen tarlanın bulutlu köşesi; sen, benim boğazıma düğümlenen o hissin…
Selensu TARAKÇI