1970’ler Türkiye açısından darbe ile başlayıp darbe ile biten uzun bir on yıl
olmuştur. Öyle ki bu dönem için “askeri diktatörlük dönemi” yakıştırmasını yapılmıştır.
Genel anlamda bu yıllar zıtlıkların tavan yaptığı, ikiliklerle dolu ve ak-kara ayrımının
yaşandığı yıllardır. İdeolojiler dünyada olduğu kadar, ülke içi pratiklerde de
kutuplaşmıştır. Dünyadaki iki kutupluluğun kapitalizm ve sosyalizm olarak sürdürdüğü
Soğuk Savaşı zirvelere ulaşırken, ülke içindeki milliyetçi ve komünist kavgası da
silahlanmalara varacak şekilde yoğunlaşmıştır. Ülkedeki sağ-sol çatışmaları olarak
süren bu kavganın boyutu da dozu da suikastlerle ve mezhep çatışmaları ile artmış ve
genişlemiştir.
Ülkenin siyasal yapısındaki bu sarsıntı ve şiddet, ülkedeki toplumsal yapıyı
doğrudan etkilemiştir. Artan yayın olanaklarının sayesinde topluma ulaşma ve etkileme
olanağı sağlayan araçlardan bazıları roman, dergi gibi yayınlar ve müziktir. Yayınlar
farklı düşünce yapılarının ifade edilmesi için doğrudan araç olarak kullanılmıştır.
Dönemin dergilerinden “Türkiye Defteri”, Kemal Tahir’in tahayyülü ile oluşarak çağdaş
dergilerden farklı bir amaç edinmesi bakımından önemlidir. Dergi kamuoyu oluşturma
amacındadır ve bunu devlet ve toplum arasında bir aracı rolü ile yapmaktadır. Parti ve
ideolojilere eklemlenmek yerine Türk toplumuna has ve özgü olan bir perspektifle
dayatılan konular dışındaki konulara odaklanmaktadır ve bir yönüyle Türkiye gerçeğini
edebiyat ve siyaset yoluyla değiştirmeye çalışmaktadır. Saldırganlaşmadan fikir
kavgalarının yapılması amaçlanan bu dergi dönemin ilk yarısında etkili olarak bir
kamusal alan yaratsa da Türkiye için önemli olan ve olacak olan bazı meseleleri gözardı
etmiştir. 1970’lerde siyasal olarak eklemlenen Halkın Dostları, Yeni A, Milliyet gibi
birçok dergiye ve gazeteye rağmen Türkiye Defteri siyasetten uzak kalması ve devlet-
toplum arası aracı rolü ile 12 Mart sonrası kısa bir kesintiye uğrasa da varlığını ve
yayımını sürdürmüştür.
Ancak aynı dönemde, Barış Manço’nun şarkısının gitarla çalınan bir versiyonu,
“gitarcı gitarı erotik çalıyor” diye TRT tarafından reddedilmiştir. TRT denetimi
1970’lerde sesi gür olarak duyulan bir durumdur. Ancak TRT denetiminden daha gür
sesli olan ve toplumu etkileme kudretinde olan bir tür vardır ki, denetime rağmen
varlığını sürdürmüştür. Bu tür, “acının ve kederin müziği” olarak algılanan arabesktir.
Arabeskin öncüsü ve hatta “babası” –her ne kadar onun kendine has bir özgün müzik
yaptığı ileri sürülse de- Orhan Gencebaydır. TRT’nin 1979’da özgürleştireceği bu tür,
varlığını sürdürmüş ve kitleleri etkilemeyi başarmıştır. Alt kültüre, yoz olan kültüre ve
gecekondu kültürüne ait bir müzik olarak görülen arabesk, içerisinde birçok ikilikleri
barındırmaktadır. Özellikle Orhan Gencebay arabeskinde sözlerin ön planda olması onu
Türk müziğine yakınlaştırırken, bu tür müziği ve tınısı bakımından Batı müziğini de
içermektedir.
“Dünya bir dert hanesiyse ben çilemi doldurmuşum,
Bir mektepse eğer hayat ızdırapla okumuşum,
Yokluk hasret keder ile geçerken ömrüm,
Mutluluğu ararken seni bulmuşum,
Hem yakınsın, hem uzaksın, hem gerçeksin, hem yalansın,
Izdırabın zehri sende, sen hayatsın.” (Orhan Gencebay, Uğrunda Bir Ölmek Kaldı,
1974)
Orhan Gencebay’ın 1974 yılında çıkan “Hatasız Kul Olmaz” adlı albümünün
sekizinci şarkısı “Uğrunda Bir Ölmek Kaldı”nın bu sözlerinde arabesk müzik ile
dönemin toplumunun var olma, benlik ve yaşam algısının izleri görülebilir. Elbette
Orhan Gencebay’ın eserlerinde tekrarlanan 1057 adet aşk-sevgi kelimelerine rağmen
ana temanın tamamen varoluş ve yaşamsal algılar içerdiğinin savunmasını yapmıyoruz.
Orhan Gencebay’ın arabeski geleneksel aşk anlayışını sürdürmektedir de zaten.
Yalnızca bu sözleri yaşatan ortamın ruhunu anlamaya çalışarak toplumsal çıkarımlarda
bulunma çabasındayız. Bu dizelerden anlaşılan toplumsal çevrede yokluk, keder ve
özlem vardır. Ancak bu durumu normalleştiren bir bakış açısına ek olarak bir mutluluk
arayışı yani umut da söz konusudur. Bu durum 1970’lerin bir açıdan “umut” ile
anlatmasını destekleyen bir örnek olabilir. Bahsedilen yakın-uzak, gerçek-yalan gibi
ikilikler de 1970’lere epey uygun görünmektedir. Bu ikilikler ilk paragrafta sözünü
ettiğimiz dünyaya hakim ideolojik ikiliklerden, ülkedeki sağ-sol çatışmalarına dek pek
çok zıtlıklar rüzgarının etkisi olabilir. Aşk duygusunun hakimiyeti ile ifade edilen ve
ızdırabın zehri olacak olan kişinin hayata benzetilmesi ve bu hayatın bahsedilen
ikilikleri barındırıyor olması her dönem için bazı anlamlarda uygun olsa da 1970’ler
için çok daha uygundur.
Kaynakça
Rıza Tura, “’68’ ile ‘71’ Arasında Sıkışan Zaman 70’li Yıllar”, Defter, 37,
Yaz 1999, 35-46.
Mehmet Ö. Alkan, “Altmışlı Yıllarda Günlük Hayatın Siyaseti”, Mete Kaan
Kaynar (der.), Türkiye’nin 1960’lı Yılları, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2017), 933-
986.
Meral Özbek, Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski, (İstanbul:
İletişim Yayınları, 1991).
Mete Kaan Kaynar (der.), Türkiye’nin 1970’li Yılları, (İstanbul: İletişim
Yayınları, 2020), ilgili sayfalar.
Ayça Nur DURSUN