Hayat yolunda ilerlerken bizi oluşturan duygu ve düşüncelerimizin yapı taşlarının belli
bir denge içerisinde olması gerekir. Yaşadıklarımız, yaşamayı istediklerimiz ve bunların
sonucunda kendimize kattığımız artı ve eksiler bizim yolumuzu çizer. Bir renkte, kokuda,
seste, yaşanılan bir günde, bir insanda birey geçmişi anabilir veya geçmişi şu anda bile
yaşayabilir. Ancak unutulmamalıdır ki geçmişi hatırlamak ile geçmişe takılmak iki farklı
olayı temsil eder. Bazı insanların zihin dünyalarında yükler vardır. Bu yükler tabiri caizse
sırta yüklenmiş bir çuval dolusu taşı temsil eder. Etrafınızda olanlar gerçekten o an ki
düşüncenizle, şu an ortaya koyduğu durum ile mi karşınızda durur yoksa geçmiş bir yüz ile mi
karşınıza çıkar? Bu sorunun cevabı geçmiş bir yüz ise bunun en temel sebebi çocukluktan
gelen yansımalardır. Ebeveyn tutumları, kendini ifade eden çocuğa söz hakkı tanımama,
baskılama, trajedi yaratan olaylar, fiziksel ve duygusal istismar bireyin benlik inşasını çok
önemli bir derecede etkileyecektir.
Sevmek ve sevilmek en büyük ihtiyaçlarımızdan bir tanesidir. Bu konu ile ilgili Prof.
Dr. Nevzat Tarhan “Çocuğa sevgini belli etmiyorsan, ona değer vermiyorsan, paylaşım
yapmıyorsan çocuk kendisini değersiz hisseder. Özgüveni düşük bir çocuk yetişir, ilerde
ruhsal hastalıklara aday haline gelir. Bunlar çocukluk çağı travması olarak kabul edilir.”
Demiştir. İşte bu durum tam olarak duygusal istismara girmektedir. Bazı insanların
davranışlarının altında gerginlik ve öfke hali yatar. Bunun nedeni bireyin iç dünyasında
kurtulamadığı yüklerdir. Geçmişi hatırlamak bireye tecrübe kazandırabilir. Bir anı ve yol
gösterici olarak kalabilir fakat geçmişe takılma bu döngüden çıkamamayı ifade etmektedir.
Birey bilinçli olarak bu aşamada kalabilir. İsteyerek geçmişte yaşanan noksanlıkları çanta
misali yanında taşıyabilir. Bazen ise hiç farkında olmadan bunu yapabilir. Gündelik hayatta
sürekli bir şeylerden yakınma da çözülmemiş travmaların göstergesidir. Bunun için
kabullenme ilk aşama olmalıdır. Hayat sürekli akışı olan bir döngü ve bu döngüde sürekli
dünü yaşar gibi yaşamamak önemlidir. Bunun için bir şeyleri yok saymak, sembolleştirmek
ya da hiç olmamış gibi kabul etmek yanlış bir tutum olacaktır. Değişim var olan bir gerçek
ama değişime direnmek ise faydasız bir davranıştır.
Farkında olmadan o kadar çok hayat etkiliyoruz ki her yaptığımız hareketle
sırtlarımızda olan çuvallara bir taşta biz atıyoruz. Ancak o taşları un ufak etmekte yine bizim
elimizde. Zaman akıp gider, yaşanılanlar yaşanmaya devam eder veya biter. Hep bir neticesi
vardır. Pozitif ve çözüm odaklı olmak, geçmişten ders almak, doyumsuz olmak yerine küçük
şeylerden de mutlu olmak bireyin anlam arayışında ona rehber olacaktır. Güçlü insan ne
hissettiğinin farkında olan yaşadığı olayları anlamlandırabilen ve duygularını gerçekçe
gösterebilen kişilerdir. Yaşam hakkında düşünme şeklimizi tercih edebilme gücü dahi bir
seçenektir. Hepimiz hayat yolculuğumuzda belirli istasyonlarda dururuz. Bazen çok bekleriz
ve bu bekleyişler kimi zaman sancılı geçer kimi zaman ise seni en güzel noktaya götürür.
Hepimizin sonunda varacağı nokta; geçmişinden dersler alan, noksanlıklarını bugünün
inşasında ders olarak kullanan ve geçmişten anlamlı bir gelecek çıkardığı son yer olsun…
KAYNAKÇA
Sosyal Fobide Geçmiş Yaşantılar, kimpsikoloji.com
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Geçmişe Takılı Kalmadan Yaşamak Mümkün mü?”
Safiye Nur KARABACAK