Mavi Vatan

Doğu Akdeniz’de Türkiye ve Yunanistan Krizi

0 6.590

Öncelikle yazıya Mavi Vatan kavramının ne olduğunu anlatmakla başlayabiliriz. Bunun için en doğru yolun bu kavramın isim babası olan Cem Gürdeniz’in 2013 yılındaki Aydınlık gazetesindeki yazısına bakarak anlatabiliriz. Mavi Vatan 14 Haziran 2006 tarihinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın düzenlediği Karadeniz ve Deniz Güvenliği konulu sempozyumda ilk kez Cem Gürdeniz tarafından kullanılmıştır. Kendisi yazısında Mavi Vatan’ı kısaca şöyle açıklamaktadır: “Canlı ve cansız kaynakları ile çevrelendiğimiz Karadeniz, Akdeniz ve Ege’deki deniz yetki alanlarımızı (karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge) kapsayan vatanın adıdır.

Gürdeniz şöyle devam etmektedir: “Bu vatanın sathı, su kütlesi, dibi ve dibinin altındaki kara kütlesi bizimdir. Bu vatanın büyüklüğü kara ülkemizin yarısına eşittir. Denize kıyısı olan her devletin mavi vatanı vardır. Jeopolitik reflekslerin en temel hareketi denize yöneliş ve mavi vatanı sahiplenmedir.” Ayrıca Cem Gürdeniz, vatan savunmasının Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum.” sözünü örnek göstererek vatan savunmasının Mavi Vatan’da başlamasının gerektiğini savunmaktadır.

Bizler için önemli olan bu kavramı öğreti haline getiren isim ise Cihat Yaycı’dır.

Mavi Vatan haritası ise şu şekildedir:

Devletimiz için bu kadar önemli olan bu kavramın karşısında yer alan Yunanistan’ın tezini ise Panteion Üniversitesi’nden Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Constantinos Filis’ten öğrenebiliriz. Mavi Vatan hakkındaki konuşması şöyledir:

Esas sorun Mavi Vatan’ın net bir şekilde deniz hukukuyla çelişmesi. Akdeniz’in bu bölümü, henüz Yunanistan ile Türkiye arasında veya kendileriyle başka ülkeler arasında antlaşmalarla tarif edilmedi. Biz de, Türkiye de denizin bu bölgesinin kendi kıta sahanlığımız olduğunu iddia ediyoruz. Bizim açımızdan sorunun kökeni, Türkiye’nin tarihi yeniden yorumlayan bir ülke olması. Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğu döneminde sahip olduğu gibi bir nüfuz alanı oluşturmak istediğini düşünüyoruz. Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre her adanın kendine ait bir kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesi var. Ve tabii her adanın 12 mile çıkan karasuları var. Bildiğiniz gibi, Haziran 1995’ten beri Türkiye, Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkartmasını “casus belli” (savaş sebebi) kabul ediyor. Bu resmi bir harita değil. Yunanistan’ın resmi pozisyonu sadece hükümeti tarafından ortaya konur. Profesörler, haritalar veya başka bir şeyler tarafından ifade edilmez. Buna karşın… Ve bu çok talihsiz bir şey. Türkiye söz konusu olduğunda Mavi Vatan haritası her yerde. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat kendisi tarafından da destekleniyor. Mavi Vatan haritasına ve Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne bakarsanız çok net bir çelişki görürsünüz. (Gülerek) Türkiye, Mavi Vatan haritasını diplomatik, ekonomik veya askeri yöntemlerle her ne pahasına olursa olsun dayatabileceğini varsayarsa korkarım ki büyük bir hata yapar. Türkiye bölgesel ve hukuki gerçeklere uyum sağlamalı. Türkiye, Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de Kıbrıs, Mısır, İsrail, Fransa gibi ülkelerin katkısıyla Türkiye karşıtı bir blok, bir “cordon sanitaire” yaratıp geliştirmek istediğini düşünüyor. Fakat bu doğru değil Yunanistan Türkiye’yi bölgesel gelişmelerin dışında tutmak istemiyor. Türkiye’yi enerji alanındaki gelişmelerin dışında tutmak istemiyoruz. Türkiye son yıllardaki davranışlarıyla kendi kendini tecrit etti. Türkiye ve Trablus hükümetleri arasındaki antlaşma bizi hayal kırıklığına uğrattı. Bildiğiniz gibi Trablus hükümeti tüm Libya’yı temsil etmiyor. Libya parlamentosu bu antlaşmaya tamamen karşıydı ve bu antlaşma henüz tasdik edilmedi. Bu durum gösteriyor ki bu antlaşma, Türk hükümeti tarafından Kasım 2019’da Türkiye’nin desteğine şiddetle ihtiyaç duyan Trablus hükümetine dayatılmış. Eğer Yunanistan, Mısır ile bir antlaşma yaparsa –ki bu şu anda dış politikamızın önceliklerinden biri- ortaya birbirleriyle kesişen iki antlaşma çıkmış olacak. Bu durumda, Uluslararası Adalet Divanı’nın farklılıklarımızı çözüme kavuşturmasında hem fikir olabiliriz. Böylece Uluslararası Adalet Divanı’ndan bir karar çıkar ve bu karara saygı göstermeliyiz. Doğu Akdeniz’de birçok mesele var. Yunanistan için en iyi çözüm bölgenin tekrar istikrara kavuşması ve müreffeh olmasıdır. Biz komşuyuz. Coğrafya kaderdir. Orta Avrupa’ya taşınamayız. İskandinav bir ülke olamayız. Türkiye’de öyle. O yüzden çözüm arayışında olmalıyız. Birbirini dışlayarak Doğu Akdeniz’de sürdürülebilir bir çözüm olamayacağına garanti veririm.

(Cordon Sanitaire: Türkçe anlamıyla “Sıhhi Kordon” siyasi, politik, uluslararası ilişkiler gibi konularda birçok anlama gelse de buradaki kullanımı ideolojik sınırlama içindir. İlk olarak Mart 1919’da Fransa Başbakanı Georges Clemenceau tarafından kullanılmıştır.)

Yunan Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Constantinos Filis’in açıklamalarından sonra burada bizlere düşen görev söyledikleri kulağa ne kadar hoş gelse de gerçeğin aslında böyle olmadığını ifade etmektir.

İlk olarak Yunanistan’ın Türkiye’yi dışlama gibi bir durum içinde olmadığını söyleyen Constatinos Filis için şu soruyu sormak gerekir: “Yunanistan niçin Sevilla Haritasını kabul ettirmeye çalışıyor?”

Sevilla Üniversitesi profesörlerinden Profesör Juan Luis Suarez de Vivero tarafından hazırlanan harita Yunanistan’ın Ege ve Akdeniz’de kıta sahanlığı olarak hak iddia ettiği alan ve de Kıbrıs’taki Rum yönetiminin 2004 yılında ilan ettiği MEB’in sınırlarının AB’nin resmi sınırları olduğunu öne sürmektedir. Haritaya göre Meis Adası’ndan başlayan Yunan kıta sahanlığı güneye doğru Akdeniz’in ortasına kadar iniyor ve Türkiye’ye Antalya Körfezi dışında bir çıkış fırsatı tanımıyor. Öte yandan Navarra Üniversitesi akademisyenlerinden uzmanlığı Orta Doğu ve Kuzey Afrika üzerine olan Profesör Michael Tanchum Foreign Policy dergisine yazdığı makalesinde Türkiye’nin Sevilla Haritası’na karşı çıkmakta haklı olduğunu söylemektedir. Tanchum’a göre Türkiye daha büyük MEB alanına sahip olmalı.

Yunanistan şu anda ada parçalarını “ana kara” olarak görüp uzaklık ilkesine göre yaptığı açıklamaların uluslararası hukukta karşılığı bulunmamaktadır. Uluslararası hukukta kıta sahanlığı ve MEB sınırlandırmasında uzaklık ilkesi bir kural olarak gözetilmemektedir. BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde temel kural “hakça paylaşım” ilkesidir. Hakça paylaşım ilkesi adalara ana karalara kıyasla daha az kıta sahanlığı veya MEB alanı verilebileceğini ifade etmektedir. Hatta adalar tamamen çevrelenebiliyor. Ne yazık ki ülkemiz BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde imzacı devletlerden olmadığı için Yunanistan’ı dava edemiyor ve haklılığı zedeleniyor. Yunanistan Sevilla Haritasını öne sürerek kendisinden 580 km uzaklıktaki Meis Adası’na 40 bin km kıta sahanlığı iddiasında bulunmaktadır.

Sevilla Haritası şu şekildedir:

Yunanistan tarafı bu konuyu Türkiye ile müzakere etmekten dahi şiddetle kaçınıyor ve sorunun “kıta sahanlığı sorunu” olduğunu vurgulamaktadır. Yunanistan, iki ülke arasında diyalog ortamı oluşabilmesi için Türkiye’nin sismik araştırma ve sondaj çalışmalarının durdurulmasını istiyor. Fakat öte yandan müzakere yolunu tıkamak için ise bölgede yaptığı tahriki tansiyonu artıracak şekilde sürdürüyor. Türkiye diyalog ortamına hazır olduğunu, iyi niyet göstergesi olarak Oruç Reis gemisini geçici süreyle geri çekmişti. Ama ne yazık ki işler Yunan uzmanın bahsettiği gibi olmadı ve Yunanistan tarafı müzakere yoluna gitmedi ve bölgede Türk gemilerine yönelik tacizlerini devam ettirdi.

Doğu Akdeniz’de İşler Nasıl Bu Kadar Alevlendi? İlk Olarak Ne Zaman Başladı?

Bölgedeki gerginlik 2000’li yılların başlarına dayanmaktadır. 2000’lerin başında Doğu Akdeniz’de zengin doğal gaz rezervleri olduğuna dair bilimsel araştırmalar ve makaleler yayımlanmaya başlayınca bölgeye kıyısı olan ülkeler Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile MEB anlaşmaları yapmaya başladı. Türkiye ise bu anlaşmaları hukuksuz olarak nitelendirmiştir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile ilk anlaşmayı Mısır imzalamıştır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır ile imzaladığı anlaşmaların hemen ardından diğer bölge devletleri olan Lübnan, Suriye ve İsrail ile MEB anlaşmaları yapmaya devam etmiştir. Ülkemiz ise yapılan bu anlaşmalarla Kıbrıs Türkleri ve ülkemizin haklarının çiğnendiğini belirtmiş ve konuyu BM’ye taşımıştır. Bunun neticesinde Türkiye kendi MEB haritalarımızı BM nezdinde onaylatmayı başarmıştır. Yine de yukarıda bahsedildiği gibi BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde imzacı taraf olmamamız elimizi güçsüzleştirmektedir.

Bölgede başlayan asıl anlaşmazlıklar Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 2018’de GKRY yönetiminin Mısır ve diğer bölge devletleri anlaşmaların geçerliliğinin olmadığını ve de bunların reddi için BM’ye başvurulduğunu, Türkiye’nin de bölgede gaz araştırmaları yapma niyeti olduğunu vurgulaması ile başladı. Bölge 13 parsele ayrılmış ve GKRY tarafından İtalyan bir şirkete bölgede araştırma yapması için ruhsat verilmiştir.

3 numaralı parselde araştırma yapmak için yola koyulan İtalyan sondaj gemisini Türk Deniz Kuvvetleri durdurunca bölgede gerilim had safhaya çıkmıştır. İtalyan sondaj gemisini engellenmesinin sebebi ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yönetiminin 3 numaralı parselde hak iddia etmesidir. Türkiye bölgede askeri tatbikat yapacağı duyurmuş ve tatbikat tarihi ise tam da İtalyan sondaj gemisinin arama yapacağı tarihe ayarlanmıştır. Bir süre açık denizde bekleyen gemi daha sonra Fas’a gidince GKRY Başkanı Nikos Anastasiadis, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ve Güvenlik Konseyi üyelerine şikayet mektubu göndermiştir.

Türkiye’nin 2019 yılında Libya Hükümeti ile yapmış olduğu Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma anlaşması ile Rodos, Girit ve Karpathos adalarının güneyinde kalan bölgeyi kendi kıta sahanlığında göstermiş ve ilan etmiş ve anlaşmayı BM’ye kaydettirmişti. Öte yandan Yunanistan adaların da kıta sahanlığına sahip olduğunu savunmuş ve yapılan bu anlaşmanın uluslararası hukuka göre geçerli olmadığını savunmuş ve Türkiye’nin Yunanistan’ın egemenlik haklarını çiğnediğini iddia etmiştir. Avrupa Birliği de Yunanistan’dan yana tavır sergileyerek Türkiye’nin yaptığı hidrokarbon çalışmalarını “yasa dışı” olarak tanımlamış ve bu çalışmaların durdurulmasını istemiştir.

 

Söz konusu çatışmada Fransa, Yunanistan’ı Doğu Akdeniz’de her konuda savunacağını beyan ettirmiştir. Fransa bölgeyi “kırmızı çizgi” olarak nitelendirmiş ve Yunanistan ile beraber yoğun bir şekilde ortak askeri tatbikatlar yapmıştır. Ayrıca Fransa Yunanistan’a 18 adet Rafale savaş uçağı satışı gerçekleştirmiştir.

Tüm bu yönleri ile Doğu Akdeniz meselesi bir yandan Türkiye’nin güvenlik politikalarını pekiştirmiş, Mavi Vatan Doktrinini güvenlik ajandasına kaydederken diğer yandan da Yunanistan ile uzun yıllardır yaşanan Ege Krizini Akdeniz’e taşımıştır.

 

Kaynakça:

https://web.archive.org/web/20191225222852/https://www.aydinlik.com.tr/arsiv/neden-mavi-vatan

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/5-soruda-dogu-akdenizde-neler-oluyor/1973679

https://en.wikipedia.org/wiki/Cordon_sanitaire_(international_relations)

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54244760

https://tr.euronews.com/2020/09/22/sevilla-haritas-nedir-ankara-atina-gerginligi-nas-l-baslad-gelinen-durum-ne

https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-54096105

https://www.haberturk.com/5-soruda-dogu-akdeniz-krizi-2801199

https://t24.com.tr/haber/9-soruda-dogu-akdeniz-krizi-hakkinda-her-sey-ne-oldu-ne-oluyor-ne-olacak,904888

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-53727232

https://www.hurriyet.com.tr/dunya/egeden-sonra-akdenizde-de-kriz-40737888

https://www.mfa.gov.tr/no_-265_-gkry-nin-sozde-ruhsat-sahasi-icin-uluslararasi-sirketlere-daveti-hk.tr.mfa

https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-43168271

https://web.archive.org/web/20200724044548/https://www.arabnews.com/node/1708871/middle-east

 

Gürsel AYAYDIN

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.