Nuri Bilge Ceylan Sineması ve Sanatı

Nuri Bilge Ceylan, sinemaseverler kadar eleştirmenlerin de övgüsünü alan filmleriyle uluslararası başarılar kazanmış ve yaşadığımız yüzyılın en özgün sinemacılarından biridir. Nuri Bilge Ceylan filmlerinde bir tarafta gençler ile yaşlılar; cinsiyetler; kent ile kırsal arasındaki çatışmaların hafifçe belirginleşmesine tanık olur, diğer tarafta insanların monologlarının tadına varırız. Belirsiz anlatılar genellikle aktörün öngörülmüş jestlerine dayanır. Dahası, bu insanlar konuştuğunda, söyledikleri şeyler daima kişisel ama aynı zamanda derinliğe doğru da uzanmaktadır. Bir kahramanın psikolojisi sayesinde Ceylan’ın filmleri “insanlığın” genel durumunu sorgulamaktadır diyebiliriz.
Nuri Bilge Ceylan Rus edebiyatına da çok büyük ilgi duymuştur. Ve büyük bir Tarkovsky hayranı olan Ceylan’ın filmlerinde Rus edebiyatına dair izler görmek de mümkündür. Kış Uykusu filminde Rus yazar Çehov’dan esintiler vardır mesela. 1995 yılında ilk kısa filmi Koza’yı çekmekle başlar. Hiç diyalog olmayan ve siyah beyaz çekilen bu kısa filmde annesi ve babasını da oynatır. Görsel açıdan oldukça başarılı bir filmdir diyebiliriz. Bu film benim de favorilerimdendir çünkü profesyonel oyuncu olmayan annesi ve babası, filme o kadar yakışmıştır ki, babasının hüzünlü yüz ifadesi filme derin bir etkileyicilik vermiştir. Taşrada büyümüş olmanın etkisi ile de kendi çocukluk hatıralarını, kendi deyimiyle “üzerine yağan imgelerle” birleştirerek, taşranın rutinini anlattığı ve değer yargılarını sorgulattığı filmler çekmiştir. Tabi bazılarımız Nuri Bilge Ceylan filmlerinin uzun ve sıkıcı olduğunu düşünürler. Gerçekten öyle midir peki? Bu soruya yanıt vermeden önce, sanat ve sinema kavramları üzerine düşünmek gerekir belki de. Sanatın güzel ve estetik olandan duyulan haz olduğunu, sinemanın da sanatın kendini ifade etme biçimlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Buradan hareketle, Nuri Bilge Ceylan kendi hayal gücünde filizlenen, insanı ve insan doğasını, kimi zaman doğrudan, kimi zaman imgeler ve metaforlar kullanarak anlattığı uzun filmler çekmektedir diyebiliriz. Bazen dakikalarca herhangi bir aksiyon yaşanmayan, durağan sahneler de görürüz. Ceylan bu durumla ilgili cevaben şöyle demiştir; “Ben filmlerimi herkesin sevmesini beklemiyorum. Ben seyirciden aktif olarak filme katılmasını ve filmle ilgili fikir yürütmesini bekliyorum. Bu da seyircilerin çok sevdiği bir alışkanlık değil” yani filmlerin de açıklanmayan ve bu durumu seyircinin hayal gücüne bırakan karanlık bir taraf da vardır. Nitekim Kış Uykusu filminin kamera arkası çekimlerinde duyduğumuz “oyunculuk gizlemektir, göstermek değil” cümlesiyle açıktan açığa vurgulanmayan, gizemli ve hayal edilebilir olanın ayrıcalığını vurgulamıştır. Sinemasında bulundurduğu bu imgesel anlatım filmlerinde ayrı bir izlenim yaratmıştır.
Nuri Bilge Ceylan gibi yönetmenlerin filmlerinde gördüğümüz şey aslında yalın ve şiirsel bir anlatımdır. Sinema edebiyatla iç içe geçmiştir, hem edebi hem hayata dair çok anlamlı sahneler ve diyaloglar da vardır. Yani her bir filminin sanatsal yönden ses getirmesini de sağlamıştır. Sinemaya atılmadan önce fotoğrafçı olarak da çalışan Nuri Bilge Ceylan filmleri sinemasal bir görsellikten çok fotografik bir görselliğe dayanır. “Kasaba”, “Koza” ve “Mayıs Sıkıntısı” filmleri Ceylan’ın fotoğrafçılık birikimini yansıttığı fotoğrafları olarak başlar, devam eder ve yine fotoğrafları ile biter.

Koza (1995)

 

Mükemmel bir düzen içindeki panoramik ortamda kurgulayarak insanların resimlerini çektiğinde onlar da onun kamerasının bakışına karşılık verir gibidir – yine de onların bakışının nasıl görüneceğine Ceylan karar verir. Bu insanlar bazen meraklı, bazen mağrur, bazen üzgün, bazen de bıkkın görünür. Ancak onları aklımızda tutmamız, onların kim olduğunu, neler düşündüğünü merak etmemiz için bizi zorlayan şey, kameraya bakışlarıyla verdikleri karşılıktır. Ama yüz ifadeleri belirsiz olduğu, farklı haleti ruhiyeler ve duygular gösterdikleri için, bunu asla bilemeyiz – zira insan ruhu, birçok seviyeden oluşmaktadır. Nuri Bilge Ceylan filmlerinin bana sağladığı en önemli kazanım ise, sanatta, özellikle sinemada ne istediğini bilen yorumlayıcı bir bakış açısı kazandırmış olmasıdır. Dünya sinemasına adını yazdırmış yönetmenlerin, izleyiciye neyin ne olduğunu taraflı bir bakış açısıyla empoze etmektense, “Ben böyle düşünüyorum ve bu filmi çektim, bakalım film sende nasıl bir his uyandıracak ve sana neler düşündürecek?” diyen kişilerin olması gerektiğini de söylemeden geçmeyelim.

Şevval FALAY

Yorumlar (0)
Yorum yap