Küresel Enerji Güvenliği

Enerji, günümüzde uygarlığımızın devam edebilmesi için vazgeçilmez bir unsur haline gelmiştir. Sanayi devrimiyle birlikte insanlığın enerji kaynaklarına olan ihtiyacının giderek artması, devletler arasında enerji kaynaklarına sahip olabilmek için kıyasıya bir yarış başlamasına hatta savaşlara dahi neden olmuştur. Zira günümüzde yeterli enerji kaynaklarına sahip devletler dünya liderliğinde söz sahibi olabilir bir hale gelmiştir.

 

Günümüz teknolojisi petrol, nükleer enerji, hidro-kinetik enerji gibi sadece belirli türde enerji kaynaklarını insanlığın kullanımına ekonomik bir şekilde sunabilmektedir. Bu enerji kaynaklarının insanlara servis edilebilmesi de çok yüksek miktarlarda sermaye ve ileri seviye teknoloji gereksinimini beraberinde getirdiğinden enerji kaynaklarının sınırlı miktarlarda olduğunu söylemek mümkündür. Dolayısıyla dünyadaki enerji kaynaklarının sınırlı miktarlarda oluşu, devletleri var olan kaynaklarını koruma ve yeni rezerv arayışlarına itmekte ve bu durum beraberinde enerji güvenliği kavramını karşımıza çıkarmaktadır.

 

        “Son yüzyıl içinde yaşanan çatışmaya varan bazı önemli krizler, Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, Kore Krizi, Küba Krizi, Vietnam Savaşı, Arap-İsrail Savaşları, Süveyş Krizi, Birinci Körfez Operasyonu, İkinci Körfez Operasyonudur. Söz konusu krizlerin bazılarının oluşumunda başrolde ve bazılarının oluşumunda da yan rollerde mutlaka enerji güvenliği kavramı yer almıştır. Enerji güvenliği kavramı Avrupa Komisyonu tarafından, “Stratejik stokların korunması veya ekonomik şartlar için yeterli olmayan ulusal kaynakların yetersizliği yüzünden gelecekte önemli oranda sorun teşkil edecek enerji ihtiyacına karsı, ulaşılabilir ve istikrarlı dış kaynakları sağlama becerisi” olarak ifade edilmektedir.”

 

Enerjinin İkmal Hattı Güvenliği:

 

Petrol, ve petrol türevleri gibi hidrokarbon enerji kaynaklarının yüzde 60’ından fazlası deniz yolu ile pazarlara ulaştırılırken, doğalgazın da büyük bir çoğunluğu denizaltından borularla ulaştırılmaktadır. Dolayısıyla enerji güvenliği başlığı altında deniz güvenliği konusunun önemli bir yeri vardır. Bunun yanında söz konusu sıvı ve gaz hidrokarbon enerjinin ikmal hattı noktasında kara taşımacılığı da belirli bir noktada öneme sahiptir. Hal böyle olunca ülkeler arası ve ülke içi askeri çatışmalar gibi tedarik zincirinin güvenliğini tehdit eden bir çok unsurun varlığından söz edilebilir.

 

“Örneğin, İran ile Suudi Arabistan arasındaki çekişmeler, dünyada petrol talebinin %20’sinin geçtiği Hürmüz Boğazı’nı gemi trafiğine kapatabilir. Benzer şekilde, Endonezya ve Filipinler’de varlık gösteren isyancı gruplar, günlük dünya petrol trafiğinin %30’unun geçtiği Malaka Boğazı’ndaki petrol trafiğini sekteye uğratabilir. 2008’te Gürcistan’ı işgal eden Rus tanklarının bir kısmı, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı menziline girer girmez mevzilenmiş, bu hareketle Gürcistan’ın işgalini protesto eden Batılı ülkelere mesaj vermişlerdir (Evin ve Hatipoğlu 2014). Nijerya petrollerinin çıktığı Nijer Deltası’nda faaliyet gösteren isyancılar, kuyulardan yükleme limanlarına petrolü ileten borulara mütemadiyen sabotajda bulunmakta ya da sabotaj tehdidi ile petrol şirketlerinden haraç toplamaktadırlar”

Enerji Güvenliğinin Ekonomik Denge Bağlamında İncelenmesi

 

Önümüzdeki süreç içerisinde dünyadaki enerji ihtiyacının giderek artmasına karşın, enerji kaynaklarının giderek azalması neticesinde arz-talep dengesinin değişmesi, enerji fiyatlarının makul karşılanamayacak şekilde artmasına neden olacaktır. Bu noktaya gelindiğinde dünyada en çok enerji tüketimi yapan ABD, AB ve Çin arasında ciddi bir stratejik enerji mücadelesinin başlaması kaçınılmaz olacaktır. Aynı şekilde enerji fiyatlarındaki ani düşüşler de enerji üreten ve ihraç eden ülkelerin bütçelerini ciddi anlamda sıkıntıya sokacaktır. “Örneğin, 1973’teki petrol krizi petrolün varilini 2019 fiyatlarıyla 21 dolardan bir ayda 55 dolara çıkarmış, birkaç sene sabit seyreden fiyatlar 1979 Nisan’ındaki 58 dolar tabanından bir yılda 125 dolara çıkmıştır. Bu iki artış, Batı’da benzin kuyruklarına yol açmış, panikleyen tüketiciler siyasi temsilcilerine ne olursa olsun petrol tedarik güvenliğini sağlamaları konusunda baskı uygulamışlardır.”

 

Doğal Felaketlerin Küresel Enerji Güvenliği Üzerindeki Etkileri

 

Çeşitli doğa olaylarının da enerji güvenliği üzerinde önemli ölçüde etkileri vardır. Deprem, sel, tsunami, kasırga gibi doğal afetler enerji ikmal hatlarına ve üretim tesislerine zarar vermekte, enerji kullanımını ve ticaretini ciddi oranda sekteye uğratabilmektedir. 2005 yılında Meksika Körfezinde meydana gelen Katrina Kasırgası bazı petrol ikmal hatlarına ve üretim tesislerine ciddi zararlar verip dünya petrol piyasasını olumsuz etkileyerek büyük bir enerji krizine sebep olmuştur. Bu kriz sebebiyle de ABD petrol rezervlerinin bir kısmını kullanmak zorunda kalmıştır. Bu tür doğa olaylarının enerji üretim ve ikmalini sekteye uğratıp küresel bağlamda bir enerji krizine sebep olmaması adına çeşitli önlemler alınması küresel enerji güvenliği hususunda büyük önem arz etmektedir.

 

Sonuç olarak enerjinin küresel güvenlik bağlamında değerlendirilmesinin en önemli nedeni dünyada sürekli artan enerji ihtiyacına karşın, enerji kaynaklarının da giderek azalmasıdır. Petrol rezervlerinin 40 yıl içerisinde tükeneceğinin ön görülmesi, buna karşılık petrol ve doğalgaz gibi hidrokarbon enerji kaynaklarının yer yüzünde asimetrik bir şekilde dağılmış olması çok ta uzak olmayan bir gelecekte devletlerin enerji arayışı dolayısıyla birbirlerine jeopolitik stratejiler uygulamasına yol açacaktır. Bu yüzden enerji günümüzde her ülke için bir ulusal güvenlik meselesi haline gelmiştir. Enerji kaynakları yeterli seviyede ve bu kaynakları işleyip kullanıma hazır hale getirebilecek düzeyde ileriteknolojiye sahip olan ülkeler her zaman dünya yönetiminde söz sahibi olacaklardır.

 

 

 

 

               FURKAN KILIÇASLAN

 

 

 

 

 

Yorumlar (0)
Yorum yap