Görülmeyen Yıldızlar

İnsanın beden oluşumu nasıl anne karnından başlıyorsa psikolojik durumu da anne karnından başlamaktadır. Bebekler beşinci aydan itibaren anneyi duymaya, hissetmeye başlar. Hamilelikte yaşanan olaylar bebeğin karakteristik yapısını etkiler. Yetişkin bir bireydeki aşırı korku ve takıntılar araştırıldığında anne karnındaki psikolojiye kadar gider. Sevgisiz ve ilgisiz büyüyen çocukların psikolojik ve fiziksel rahatsızlıkları diğer çocuklara oranla daha fazla olduğu görülmektedir. Sevgiye aç bir çocuk başkasının duygu istismarına meyilli bireyler olarak hayatta yerlerini alırlar. Hayatları boyunca buradan yara alan bir insan hırçın ve vicdansız bireye dönüşür. Anne ve babanın çalıştığı evde çocuklar yalnızlık duygusunu iliklerine kadar hissederler ve bu bir çocuğa verilebilecek en büyük cezadır. Bir evde çocuk olup da o evde kahkaha sesleri yükselmiyorsa, hiç bardak kırılmıyorsa, duvarlarında kalem lekeleri yoksa o evde ölü bir çocukluk vardır.

Aşırı sessiz ve içine kapanık çocukların davranışlarında ruhun ve bedenin haykırışları görülmektedir. Bu durumu fark edemeyen ebeveynler, zamanla çocuğu ile ayrı dünyalarda yaşamaya başlarlar. Görülmemenin cezasını hep kendinde arayan çocukta zamanla psikolojik travmalar oluşur. Bu durumun hep yaşamı boyunca devam edeceğinden korkan bireyler ilişkiye başlayamama veya kurduğu ilişkilerde de aynı durumu yaşaması yüksek olasılıktır. Ailesine sevgi duymayan ve ailesinden sevgi göremeyen çocuklar bu sevgiyi başkalarına gösterir bunun karşılığında o bahsi geçen başkalarından alamazlarsa bunun sonucunda zararlı alışkanlıklar edinebilir hatta daha kötü senaryolar duyabiliriz. Bu sebepten olacak ki ebeveynlik sadece genetik değil manevi bir yüktür de. İlber Ortaylı’nın “Lütfen sabah kahvaltı veremeyeceğiniz, akşam masal anlatıp öpmeyeceğiniz çocuğu dünyayı getirmeyin” sözü sevgisiz büyümüş yetişkinleri görünce altın değerinde bir söz olduğunu benimsiyoruz. Ebeveynlerin sürekli kavgalarına şahit olan ve bununla birlikte şiddetle büyüyen, sevgi göremeyen bireyler aile kurduklarında da sevgi ve ilgi gösteremeyen ebeveynler olacaktır çünkü; göremediği ve bilmediği bir duyguyu başkasına aktaramazlar. Yetki ve güç sahibi olduklarında ise işkenceci, zalim ve narsist bireye dönüşürler. Bitkini köklerinden zarar görüp sağlıksız sürgün vermesi gibi sevgisizlikte bulaşıcıdır. Bu bitkinin kökü ise ebeveynlerdir.

Geleneksel Türk toplumu olarak sevgi gösterememe, ataerkil toplumun kanayan yarasıdır. Yaralarımızı ne kadar çabuk sararsak o kadar psikolojisi düzgün nesiller yetişmesinde ön ayak oluruz. Hayatın tüm meşgalesini kapının dışında bırakıp yuvalarımızın huzur ve mutluluğunu gölgede bırakmayalım. Kavgaların sessiz sessiz sevgi sözcüklerinin gür gür çıktığı evlerde çocuklar yetiştirmek dileğiyle…

                                                                                                                                                                    Ayşe ABALI

85
Yorumlar (0)
Yorum yap