Ekho’nun içine düştüğü bu aşk’a ve ölümüne hem üzülen hem de çok kızan tanrılar, Olympos Dağı’ndaki evlerinde otururken Narkissos’u cezalandırmaya karar verirler. Günlerden bir gün her zamanki gibi avda olan Narkissos bitkin düşer ve dinlenmek üzere bir nehir kıyısına gelir. Nehirden su içmek üzere eğildiğinde suyun yüzeyinde kendi yansımasını görür ve o an dona kalır. Daha önce hiç fark etmediği ve başka bir yerde görmediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir, yerinden dahi kalkamaz ve kendi siluetine âşık olur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar kendi bedenini sever. Kendi kendini izleyerek son günlerini geçirir, o nehir kıyısında o şekilde kalır, ne yemek yiyebilir ne de su içebilir. Bu durumdan artık sadece onu ölümün kurtarabileceğini düşünmektedir. Öyle de olur. Eridiği yerde ise daha önce görülmemiş güzellikte bir çiçek açar. Nemfler de Narkissos’un adıyla isimlendirirler o çiçeği: ‘Nergis’ diye.
Böylece Hem Ekho hem de Narkissos arzu ettiklerine ulaşamazlar. İkisi de baştan eksiktir; biri kendini ifade etme hakkından, diğeri yansımasını görebilme hakkından yoksun bırakılmıştır. Bu mitolojiden ortaya çıkan narsisizmi de, kendini sevme ve kişinin imge olarak kendine karşı duyduğu hayranlıktır diye tanımlayabiliriz. Yani narsisizm; kendini, yansımasını izlemekten alıkoyamayan ve yansımasına olan hayranlığıyla kendi sonunu hazırlayan Narkissos’un adından gelmektedir. Ekolali ise yaşadıklarından sonra sadece başkası konuştuğunda onun sesini tekrar eden Ekho’nun adından gelmektedir. Narsistik kişilik bozukluğu olan kişiler de başkalarının düşünce ya da isteklerine gereken ilgiyi göstermeyen kişilerdir. Plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında, gereken ilgiyi göremediklerinde aynı Narcissus gibi erirler, çökerler. Şair Ovidius, Narcissus ile Ekho hikâyesini de iki insanın aşk uğruna harcadıkları boşuna çabaları dram olarak adlandırır.
Şimdi dönüp kendimize soralım, Narkissos ve Ekho kendi güzelliklerinin ve kendilerine olan hayranlıklarının kurbanları mı oldu, yoksa uğradıkları lanet sebebiyle arzularının olamayışının öfkesine kapılıp, toplumsal hayattan kopup kendilerini ölüme mi terk ettiler?
Şevval FALAY