Yabancılaşma Sorunu

Yabancılaşma dediğimiz kavram çok karmaşık olmakla beraber yeterince incelenmemiştir. Geçmişe baktığımızda bunu ilk kez felsefi anlamda Hegel kullanmıştır. Marx ise bunu temellendirip bizlere sunmuştur diyebiliriz. Marx bakış açısıyla, insanın kendi kendisini ürettiğini ve bunun sonucunda da kendi öz doğruluğunu ürettiğini ortaya koymuştur. Yabancılaşma, zorunlu bir aşamadır ve insanın kendi kendisinden ayrılmasıdır.

Marx’a göre yabancılaşmış emek; Doğayı, Kendi kendini, yaşamsal etkinliğini insana yabancılaştırır. Kendi öz bedenini de insana yabancılaştırır ve bunların sonucu olarak insan insana yabancılaşır. İnsan, artık aşk ve sevgiyi de daha az hisseder. Bu kavramlara da yabancılaşmıştır. Ayrıca yabancılaşma teorisi Marx’ı yeni toplum modelleri aramaya yöneltmiştir. Günümüzde ise bunu teknolojik üretimin artması ve modern kapitalizmin gelişimi sonucunda biz insanları kendimize yabancılaştırmıştır. En derin yabancılaşma burada başlar. Ne var ki, her yabancılaşmanın kendi tarihsel süreci ve bu tarihsel süreç içinde ötekilerden ayrıldığı için yabancılaşmanın her boyutu beraber değerlendirilemez. 

Yabancılaşma durumunun araştırıldığı bir makalede şöyle denilmiştir; “Yabancılaşma beş boyutlu bir olgudur. İlk olarak yabancılaşan insan, kendi davranışı sonucunda istediklerini elde edemeyeceğini düşünmesinden kaynaklanan güçsüzlük duygusuna sahip olabilir. İkinci olarak yabancılaşan insan neye inanacağına karar verememekte, anlamsızlık durumu içine girmektedir. Üçüncü olarak toplumca belirlenen amaçlara ulaşmak için toplum tarafından yasaklanan yöntemlere ve davranışlara başvurmasından kaynaklanan kuralsızlık durumu içinde olabilir. Dördüncü olarak toplum tarafından özellikle yüksek değer verilen şeylere düşük değer vermesinden dolayı tecrit edilmişlik durumuyla karşılaşabilir ve son olarak ise kendinden uzaklaşmış diğer bir ifade ile kendine yabancılaşmış olabilir. Dolayısıyla yabancılaşma kişinin tam olarak duygusal yönden toplumdan kopması anlamına gelmektedir. Yabancılaşma; İnsanın gerçek özünden uzaklaşmasıdır.” Bununla beraber gelen anlamsızlık duygusu ve bizlerin bu yeni teknoloji ile beraber neye inanacağımızı karar verememe durumumuz bu yabancılaşmayı daha da tetiklemektedir. O zaman kişi “gerçek ben’e” uzaklaşmaya başlar. Her duruma yabancılaşan insan yaşama amacına da uzaklaşacaktır. 

Biz insanları gittikçe saracak olan bu yabancılaşma kişiselliksiz bir duruma yol açacaktır. Her ne kadar bu yabancılaşmanın farkında da olsak, daha geniş bir topluluğun parçası olamaz, insan ilişkilerinde de kendini bir insan olarak görmekten uzaklaşır hale geliriz. Bu insan ilişkileri için korkunç sonuçlar doğurur. Dahası bu modern insanı etkileyecek olan bir yabancılaşma durumu ise psikolojik olarak insanların aslında narsizmle boğuşması ve sanılanın aksine oldukça yalnız olmasıdır. İnsanların kendi kendilerine yabancılaşmaları durumunda sosyal medyada yarattıkları görüntülerini gerçek benlikleri sanmaları ve fiziksel/sosyal dünyaya döndüklerinde sosyal medyadaki “benlik algılarını” hala sürdürmelerini “protheus etkisi” ile açıklayabiliriz. Bu kavram, en basit anlamı ile kişinin kendilik algısını gerçek sanması durumudur. Bu yabancılaşma durumu bizleri hem kendimize yönelik bir kimli yitimine hem de değerlere, topluma yönelik bir çözülmeye götürmektedir.

Birçok düşünüre göre bu yabancılaşma farklı tanımlanmaktadır. Heidegger’e göre yabancılaşma potansiyelini ortaya koyamama durumu iken Sartre için özgürlüğünden kaçmak demektir. Kierkegaard ise yabancılaşmayı kurumsallaşma ve toplumsallaşmaya bağlamıştır.

 

Yabancılaşmaya dair film önerileri:

Potemkin Zırhlısı

Der Siebente Kontinent (1989)

Taxi Driver (1976)

Kaynakça:

dünyalılar.org

Yrd. Doç.Dr. Gökhan OFLUOĞLU, “ YABANCILAŞMANIN TEORİK GELİŞİMİ VE TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDE FARKLI ALANLARDA GÖRÜNÜMLERİ”

Tuğba KIRMAN, Hasan ATAK  “YABANCILAŞMA: KAVRAMSAL VE KURAMSAL BİR DEĞERLENDİRME”

Şevval FALAY

Yorumlar (0)
Yorum yap