Sancı

0 4.030

Kısa mı uzun mu bilemediğim bu hayatta ne çok şey değişiyor.  İstemden de olsa belki de en çok kendimizden geçip değişiyoruz.

Annem “bazı geçişler sancılıdır ama her şeye yeniden başlamanın güzelliklerini getirir” demişti çok da uzak olmayan bir zamanda.

Bu geçiş sancısı doğuma benzemez mi aslında? İster doğum sancısı olsun ister geçiş sanıcısı ikisinde de içimizden yeni bir insan çıkarmıyor muyuz? Omurgamı kırk yerinden kırsalar, kendini kendi içinden çıkarmak kadar sancımazdı.

Çaresiz, umutsuz, evsiz kaldığımız, hiçbir yere ait olamadığımız zamanlarda bazı geceleri ağlaya ağlaya gündüz ederiz, bazı gündüzleri de ağlaya ağlaya düz ederiz. En çok da kendi kendimizi perişan ederiz.

Güzelleşmesi için yaptığım bütün rutinlerimden fazla yaptığım ne varsa çıkardım. Çıkardığım zaman yaptığım ne varsa daha güzel oldu. Fazla fazla yaptığım sevme eylemini de azalttım, şimdi ise içimden çıkanın çiçek açmasını bekliyorum.

Demem o ki hiç sevmemiş birini sevmek pek de mümkün değilmiş.

Belki milyon defa inşa ettiğim bu ev defalarca yıkılmıştı. Yeri geldi kendi ellerimle yıktım yeri geldi başkaları tarafından yıkıldı ama hiç bu kadar içimin enkaz dolduğunu hatırlamıyorum.

Kimsenin canı sağ olmasın bu sefer. Kimsenin kimseye acıması yokken, kimse kimseyi affetmesin.

Her konuda değişim sancısını hissettiğim bu yıl duyguların nasıl sert ya da yumuşak olabileceğini öğretti. En sevdiğim öfkemin dindiği yumuşak bir duygu olan hüzün oldu. Sararmış yaprakları olan bir ağacın altındaki bankta oturmak gibiydi. Çok sevginin kimseye yetmediğini kabul etmek gibi.

Olan oldu, o sancı yaşandı, o yetersizlik hissedildi, o çöp o göze battı.

O çöp gözüme batmasın diye sakındığım her şeyin göz bebeği benmişim, anlatmaya dilimin varmadıkları yirmi üçümde saçlarımı beyazlattığında fark ettim.

 

                                                                                                                                                           Selensu TARAKÇI

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.