Mustafa Kemal Atatürk’ün bütün ümidini bağladığı, atasözlerinde adı geçen gençliğin ümitle var olduğu ve Necip Fazıl Kısakürek’in gençliğin bir tür ruh işi olduğunu savunduğu gençlik; Farsçada ise hazine anlamını taşımaktadır. Hem kendimiz bu hazineyi keşfetmeli hem de yaşımızın sınırı olmadan kuş gibi elimizden kaçırmamalıydık gençliği. Tabi her kişinin kendi tanımına da bağlıydı. Eğer genç olmak koşmak, zıplamak demek değilse. Klişelere rağmen genç olmanın yaşı olmamalıydı. Yaşı olmayan gençlikle birlikte insan, ömrünün evrelerini mevsimlere, çağlara da benzetmiştir. Mevsimi kışa yaklaşan birisi hayıflanır: “Vah vah bana şimdiki aklımı bir de yaşayamadığım gençliği verseler de hatalarımı düzeltsem yahut yapamadıklarımı yapsam.” Hal böyleyken geçen gidenin sadece seneler olduğunu gençliğin hala elimizde bulunan bir tür ümit, bir tür ruh hali olduğunu düşünürüm. İnsan kışını bahara çevirebilir, ümitsizliğini yenebilir, konfor alanından çıkabilir olmalıdır. Fakat kış mevsiminde yazı nasıl yaşayacağımızı soranlar olacaktır. Merdivenleri üçer beşer çıkan birisi hissettiğin yaştaysan sen de çık diyebilir. Yani Murat Menteş’in “Elli yaşındaki bir adam kendini otuz yaşında hissediyorsa, yirmi yılını boşa harcamıştır.” dediği gibi midir?
ben genç olmanın ne olduğunu biliyorum
fakat sen yaşlılığın ne olduğunu bilmezsin
bir gün, sen de aynı şeyleri söylüyor olacaksın
zaman geçip gidiyor ve bu hikaye anlatılıyor
birçok soru sordum
tanıştığım akıllı adamlara
cevapları henüz kimse bulamamış
hatırlanacak günler olacak
gözyaşı ve kahkahalarla dolu
yazdan sonra kış gelecek
böylece yıllar geçecek
öyleyse arkadaşım, gel beraber müzik yapalım
sen bana yenisini söylerken ben eskisini çalacağım
zamanla, senin gençlik günlerin geçerken
zamanlarını seninle paylaşan birileri olacak
Orson Welles
Şüphesiz yaş alırız, yaşının ruhunu yansıtmayan gülünü soldurmayan nasıl kıymetliyse, oldukları yaşlara makul bakanlar da kıymetli. Zaman geçtikçe tahammüllümüz kalmayabilir, bardağı taşıran son damlayla birlikte yaşlandığımızı hissedebiliriz. Yaşlı olmadan genç olmayı da bilemezdik. Bu yüzden Can Yücel’in dizelerindeki gibi “hem delikanlı, hem deliler gibi ihtiyar.” Bu dilemma ile beraber gençlik ağı öylesine sarar ki benliğimizi seneleri devirmiş olanlara sayıca belirsiz sorular sorarız. Geri kalan ömrümüzde ise arar dururuz, henüz bulunamamış cevapları.
Mevsimlerin değişeceğini mühim olanın gönlümüzdeki baharı soldurmamak olduğunu tecrübelerimiz eskimeden anlamak üzerine…
Ülkü CENGİZ