Kaplumbağa Terbiyecisi ve Osman Hamdi Bey

0 4.047

Osman Hamdi Bey, 1842 yılında İstanbul’da doğmuş, 1860’ta hukuk öğrenimi için Paris’e gitmiştir. Hukuk öğreniminin yanı sıra o dönemin ünlü ressamlarının atölyelerinde çıraklık yaparak iyi bir resim eğitimi de alıp birbirinden güzel ve değerli çizimler yapmıştır. Bizler için ziyadesiyle önemlidir. Batı çizgisi ile yetişmesine rağmen içinde bulunduğu kültürden uzaklaşmayarak bunu eserlerinde çok iyi ifade edebilmiştir. Sanat alanında tanınmasının yanında, arkeoloji alanında da birçok çalışmaya katılmış ve İlk Türk Arkeologu olarak da kabul edilmektedir. 

Gelin şimdi beraber kendisinin sanat anlayışını yakından inceleyelim.

Osman Hamdi Bey, Batıya yönelik Türk sanatının ve kültürünün biçimlenmesinde ve hatta kurumlaşmasında hem bir bürokrat olarak, hem de bir sanatçı olarak etkili olmuştur. Sanat kültürümüzün yakın geçmişinde, Osman Hamdi Bey yapısında bir başka kişi bulmak zordur. Doğulu giysiler içinde kullandığı bu figürler, Osman Hamdi Bey’i aynı zamanda “oryantalist” bir ressam olarak görmemizin de bir nedenidir. Paris’te oryantalist resmin en önde gelen temsilcilerinden Jean-Léon Gérôme’nin öğrencisi olmak onun da bu yönde bir sanat çizgisi olmasına sebep olmuştur aynı zamanda. Gérôme’nin geldiği akademik resim geleneği ise nülerin, yani giyinmiş çıplakların geleneğiydi. Kendisi de bu geleneğe Doğu’yu ve Doğulu kadını gizemli, erotik fantezilere dönüştürdüğü oryantalist üslubuyla bir sanata çeviriyordu. Bununla beraber kendini de tablolarında doğulu kıyafetler içinde resmetmiştir. Osman Hamdi Bey’in sanatının halen konuşuluyor olmasının yanında yaptığı resimlerin ve sanat çizgisi üzerine Ahmet Güven’in söylediklerini belirtmeden geçmek istemiyorum.

… Osman Hamdi’nin tablolarından, mektuplarından ve hayat hikâyesinden çıkarabildiğimiz modern, rasyonel, aklın ve bilimin ışığında bir toplum yapısıdır. Hurafelerden, geleneğin akıl dışı pratiklerinden arınmış, kabuğundan sıyrılmış, dünyayı ve kendini tanıyan insanların oluşturduğu bir toplum yapısı arzular. Bu da yetişkin benlik enerjisini harekete geçirmiş, çocuk benlik ve ebeveyn benliğini yetişkin benliğin kontrolüne vermiş ideal tip ile mümkün olabilirdi. Belki de en çok ıstırabını duyduğu nokta kadının erkeğe, tebaanın padişaha, talebenin hocaya, çırağın ustaya semiyotik bir şekilde bağlanması idi. bu sembiyozu ortadan kaldırmak için giriştiği kavgada ona en büyük motivasyonu veren idealizmi ise çocuk benliğinin bir uzantısı konumundaydı. Sanatını övenlerin yanı sıra onu eleştirenler ve hatta Türk çağdaş sanatının yüz karası olarak niteleyenler de vardır. Kendisi bir dönem eserleri korumakla görevlendirilmiş 1884 yılında yürürlüğe giren eser yasasının tarihi mirasın çalınmasını engellemekte olan bu kanunun uygulayıcısı konumunda olmuş ama birçok tabloyu Fransızlara satıyor, eser kaçakçısı olan kişileri evinde ağırlıyormuş. Onun olduğu dönemi en çok eser kaybettiğimiz dönem olarak tarihe geçtiğini dile getirenler de vardır.

 

Kaplumbağa Terbiyecisi

Osman Hamdi Bey’in en çok bilinen tablosu hangisidir diye sorulduğunda çoğu kişiden aynı cevabı almak muhtemeldir; “Kaplumbağa Terbiyecisi”.

Kaplumbağa Terbiyecisinin orijinali İstanbul Beyoğlu’nda yer alan Pera Müzesi‘nde bulunmaktadır. Aslında bu isim tabloya Osman Hamdi Bey tarafından verilmemiştir, süreç içerisinde çok fazla bu şekilde anıldığı ve yorumladığı için bu ismi almıştır. Tabloyu incelediğimizde o dönemde gerçekten kaplumbağa terbiyecilerinin var olup olmadıkları en çok merak edilen konulardan biridir. Tabloyu detaylı incelediğimizde kırmızı giysi giyen sakallı bir derviş, ressamın bizzat kendisidir. Ellerini arkadan bağlamış olan bu dervişin elinde bir ney bulunmaktadır. Bu dervişin ayaklarının hemen yanında ise yerdeki yaprakları yemekte olan kaplumbağalar vardır. Osman Hamdi Bey’in bu tablosu, geri kalmış bir toplumu çağdaşlaştırmaya çalışan bir aydının yorgun hâlini anlattığı şeklinde yorumlanmış, toplumu sanatın bir yolu olan müzikle eğitmeyi ima ettiği söylenir. Ancak dervişin suratındaki yorgun ifade bunun çok daha uzun süreceğini söyler gibidir. Bir diğer deyişle, Osman Hamdi Bey toplumun yenileşmeye kapalı olduğunu metaforlarla anlatmıştır diyebiliriz. Resme dair bir başka detay ise pencerenin üzerindeki yazıdır: Burada, “Şifa’al-kulûp lika’al Mahbub” yazıyordur. Bunun anlamı da “Kalplerin şifası sevgiyle buluşmaktır.” Yani zorlu ve uzun süre alacak değişim sürecinde sanatçı, yapılması gerekenin sevgiyle ve sabırla beklemek olduğunu söylemektedir.

Şevval FALAY

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.