Bernard Lewis’in Gözünden “Ortadoğu” 

0 3.790

Hayat, her hamlesini oyuncunun seçtiği, öngörü ve ustalığı sayesinde kazanacağı bir tür satranç mıdır? Ya da sonuca er ya da geç ulaşılmasında yeteneğin çok sınırlı bir rol oynadığı, asıl sonucu atılan zarların belirleyeceği, kimilerinin kör talih, kimilerinin ise Allah’ın zaten önceden vermiş olduğu karar dedikleri bir tavla oyunu mudur?”

Amerikalı yazar Bernard Lewis; kitabın içinde de geçen bu sözüyle “Ortodoğu- İki Bin Yıllık Ortadoğu Tarihi” adlı eserinin gövdesini oluşturmuş kanımca. Bernard Lewis’in vermek istediği mesaj, kitabının da başlarında geçen, bu kısacık paragrafla Ortadoğu’daki toplumların yaşamını özetlemiş olmuş. Yine göreceğimiz üzere, Ortadoğu’daki sosyal hayatın özellikleri tavla ve satranç oyunları ile imgeleştirmiştir. Lewis’e göre, satranç Ortadoğu’da ara sıra akılcılığın ve insan iradesinin geride kalan değerini simgeleştirirken, tavla ise Ortadoğu’da benimsenmiş, temeli dinsel bağnazlığa dayanan kaderi ve boyun eğmeyi simgeler. Tavlada şans dediğimiz zarlar nasıl kazananı belirliyorsa, satrançta ise kazananı insanın kendi iradesiyle yapmış olduğu akılcı hamleler belirler. Bu imgeleştirilmiş iki oyun da aslında Ortadoğu siyasetinde gerek devletlerin gerekse de toplumların satranç ya da tavlayı tercih eden birbirinden farklı varlıklar olduğundan bahsetmek yanlış bir tabir olmaz.

Eserin somut kısmına bakacak olursak kitap, bir önsöz ve beş ana bölümden oluşmuştur. Ana bölümler içerisinde toplamda ondokuz alt başlıklar vardır. Eserin girişinde; Ortadoğu’nun modernleşmesini farklı bir şekilde ele alır. Bir Ortadoğu kahvehanesinden başlayarak kahvehanedeki insanlar ve eşyalar aracılığıyla modernleşme ve gelişim süreci tek tek anlatılır. İkinci bölümde Geçmiş adı altında; Hıristiyanlık öncesi ve İslamiyet öncesi olarak iki bin yıllık tarihi başlatmıştır. Üçüncü bölüm, İslamiyet’in Doğuşu ve Yükselişi başlığı altında; beş alt kısımdan oluşmaktadır. Bu bölümde İslamiyet’in doğuşu ve Ortadoğu’da iki büyük dinden biri haline gelmesi süreci birer birer incelenmiştir. Dördüncü bölümde; Kesitler başlığıyla altı alt başlıktan oluşmuştur. Bu bölümde Ortadoğu’da etkili aktörler ele alınır. Beşinci bölümü ise yine altı alt başlığıyla Modern Çağın Meydan Okuması şeklinde oluşturmuştur. Burada, Ortadoğu’nun genel durumu ile birlikte dünyanın modernleşme süreci incelenir. Lewis, iki bin yıllık Ortadoğu tarihini 1995 yılına kadar incelemiştir.

Lewis, kitabında klasikleşmiş olan ülkeleri ayrı ayrı irdelemektense, girişini farklı bir bakış açısıyla okurlarına yansıtmış. Kitapta giriş cümlesinde kendisinin de belirttiği üzere Ortadoğu’nun pek çok tek ciltlik tarihi yazılmıştır. Bunların büyük bir kısmı ya Hıristiyanlığın ortaya çıkışıyla sona erer ya da İslamiyet’in ortaya çıkışıyla başlar. Lewis ise Hıristiyanlığın ortaya çıkışıyla başlayarak iki amaç gütmektedir. Birincisi, İslam devletinin kuruluşunu ve Peygamber’in geri planını oluşturmak üzere, İslamiyet öncesi Arabistan’ı ve bunun yanı sıra iki büyük imparatorluk olan Pers ve Bizans’ı tarihteki, kendilerine çoğu kez layık görülen, mütavazı yerlerinden kurtarmaktır. Lewis, yüzyıllardır Ortadoğu’da aktif bir şekilde rol alan bu güçlere karşı gelişigüzel bakış açısını hak etmediğin altını çizmektedir. İkinci amacı ise, bugünkü Ortadoğu ile bölgedeki eski uygarlıklar arasındaki ilişkiyi saptayabilmek olduğunu söylemiştir. Bu iki amaç doğrultusunda, Lewis Ortadoğu tarihini kaleme alırken iki bin yıllık tarihin kolay anlaşılması adına zorunlu olarak askeri ve siyasi olayların tarihçesine önem vermiştir. Zaman zaman siyasi tarihe değinerek toplumların ekonomisi, kültürü, hukuk ile dini üzerine ilgilenmiştir. Bununla beraber kitapta yazılı kaynakların yanı sıra görsel kaynakların kullanılması, şiirlere ve öykülere yer vermesi okuyucunun daha iyi analiz edebilmesi açısından çok önemlidir.

Tekrardan tavla ve satranç örneğine dönecek olursak Ortadoğu’nun bereketli ve hareketli topraklarında var olan Türkleri, Persleri ve Arapları bu yolla ele almıştır:

Ortadoğu siyasetinde en çok önem arz eden Türkler; Osmanlı döneminden itibaren satranç oyununun yani akılcılığın en ehemmiyetli simgesi olmuşlar, bu sayede uzun yıllar büyük bir imparatorluğun, daha sonrasında da beraberinde Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla Ortadoğu’daki tek olan laik ve demokratik rejime sahip olabilmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bugün de Ortadoğu’da istikrarın Ortadoğu’ya yerleşebilmesi için çeşitli siyasi adımlar atmakta, barışa verdiği önemle güç dengesini sağlamayı başarmaktadır.

Ortadoğu’nun eski ve kuvvetli toplumlarından Persler (İranlılar) da mühim olan kültür ve diplomasi bütünüyle yirminci yüzyıl sonlarına kadar en önemli satranç oyuncularından biri olmuşlardır. Ancak 1979’daki İran İslam Devrimi sonrası İran’ın giderek tavla oyununa doğru kaydığı, iradesinden ve sürdürdüğü geleneksel politikalardan ayrılarak istikrar ve güç dengesini ayarlayamadığı anlaşılmıştır. Akabinde bağnaz siyasetiyle de bu eksende gezindiği görülmektedir. Pekii, bu durum yalnız İran’ı mı etkileyecektir? Şüphesiz hayır cevabı olan bu sorunun olumsuz sonuçları sadece İran ile kalmayıp bölgesinde bulunan ülkeleri de etkilemiş hatta zarar vermiştir. İran’ın nükleer programı konulu direnişi; bugün başta İsrail olmak üzere tüm Batı dünyası ile ilişkileri germekte, İslam kavramını Batı’nın odak noktası haline getirerek çıkmaza sürüklemektedir. İran’ın süreç içerisinde satrançtan tavlaya tersi yönde gelişimi, kendisini bu sebeplerle beraber sakıncalı bir durumda gören İsrail’in de giderek satrançtan tavlaya ters evrimi Ortadoğu’nun istikrarsızlık sürecine katkıda bulunmuş, giderek kızgınlaşan Ortadoğu’nun infilak etmesine sebebiyet vermektedir. Bu süreçte Türkiye gibi bir satranç oyuncusu akılcı davransa bile istikrarı sürdürmek ve barışın sağlanması adına ne yapacağını kestirememektedir.

Ortadoğu’nun bir diğer önemli aktörü olan Araplar ise Ortadoğu tarihi içerisinde satrançtan ziyade daha çok tavla ile eşleştirilmiş olup dinin içine hapsolmuş ve kader çizgisinden çıkamamış ve ne yazık ki yeni yüzyılla beraber bazı Mısır, Tunus gibi ülkelerde demokrasi tohumları atılmıştır. Bu ülkelerin demokrasiye geçmesi geç de olsa Arap akılcılığı ve iradesi adına önemlidir ve bölgenin istikrarı için mutlaka net bir çizgide ilerlemelidir. Bunun yolu da bu ülkelerde de Türkiye’deki gibi laik rejimlerin çoğaltılmasıyla demokrasinin kurulmasından geçer.

Sonuç olarak, kitapta Ortadoğu’nun tarihini siyasi, ekonomik, kültür, hukuk, din gibi kesitlerle kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır. Tek bir ciltte iki bin yıllık Ortadoğu tarihini sığdırmaya çalışan Lewis, eski çağlardan beri hareketli olan bu coğrafyanın, gelecekte bölgedeki aktörlerle oyunun kurallarının şekilleneceğini vurgular.

Ortadoğu bölgesi üzerine çalışmalar yapmak isteyen ya da tarih okumayı seven kişilerin Bernard Lewis’in Ortadoğu: İki Bin Yıllık Ortadoğu Tarihi adlı eserini mutlaka ciddi bir okuma ile kütüphanesine eklemesi uygun bir tercih olacaktır.

 

Ülkü CENGİZ

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.