Avrupa Birliği ve Türkiye: Tarihsel ve Güncel İlişkiler

0 2.188

Avrupa Birliği (AB), Avrupa kıtasındaki birçok ülkenin ekonomik, siyasi ve sosyal iş birliği amacıyla oluşturduğu bir birliktir. AB, Avrupa’daki barış ve refahın artırılması, üye ülkeler arasında iş birliği ve dayanışmanın güçlendirilmesi, ortak ekonomik pazarın kurulması ve uluslararası alanda AB’nin daha etkili bir oyuncu olmasını hedefleyen bir bütünleşme sürecini temsil eder. 2024’ün başları itibari ile Avrupa Birliğine üye 27 ülke bulunmaktadır.

Avrupa Birliği’nin Üç Ana Sütunu

Avrupa Birliği’nin üç ana sütunu vardır, AB’nin temel politika alanlarına dayanan entegre bir yapıyı ifade eder. Bu sütunlar, AB’nin çeşitli politika alanlarına ve hedeflere odaklanmasına izin verir. 1993’te yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması ile oluşturulan Avrupa Birliği, üç sütunlu bir yapıda kurulmuştur. Maastricht Antlaşması, önceden var olan Avrupa Topluluklarını, birinci sütunda (Topluluk Sütunu) uluslararası bir nitelikle düzenlemiştir; ayrıca, hükümetler arası niteliğe sahip iki sütun (Ortak Dış Politika ve Güvenlik Politikası ile Adalet İçişleri Alanında İş birliği) eklenmiş ve böylece üç sütunlu bir Avrupa Birliği oluşturulmuştur. Maastricht Antlaşması’nın kabulü, Avrupa Birliği’nin entegre bir yapısını benimsemesinde önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir.

  1. Topluluk Politikaları (Topluluk Sütunu):

Topluluk sütunu, AB’nin ana politika ve faaliyet alanlarını oluşturur. Bu sütun, AB içinde birlikte çalışan ve entegre bir pazar oluşturmaya yönelik ekonomik iş birliğini içerir. Ortak Tarım Politikası (CAP), Ortak Balıkçılık Politikası (CFP), rekabet politikası ve iç pazar politikaları gibi konular bu sütun altında yer alır.

Topluluk sütunu, AB’nin ekonomik bütünleşme sürecini ve iç pazardaki serbest dolaşımı güçlendirmeyi amaçlar. Bu sütun, AB’nin temel ekonomik ve sosyal hedeflerini gerçekleştirmek için önemli bir rol oynamaktadır.

  1. Dışişleri ve Güvenlik Politikaları (Dış Sütun):

Dış sütun, AB’nin uluslararası alanda etkili bir oyuncu olma hedefini destekler. Bu sütun, ortak dış politika, güvenlik ve savunma politikalarını içerir. AB, ortak bir dış politika geliştirmeyi, kriz yönetimine katkıda bulunmayı ve dünya çapında barışı desteklemeyi amaçlar.

Dış sütun, AB’nin uluslararası ilişkilerdeki rolünü güçlendirmek için önemli bir araçtır. Bu sütun, AB’nin küresel bir aktör olarak konumunu sağlamlaştırmaya yardımcı olmaktadır.

  1. Adalet ve İçişleri İş birliği (Adalet ve İçişleri Sütunu):

Adalet ve içişleri iş birliği, AB’nin iç güvenlik, yargı ve vatandaşların hakları gibi konulara odaklanan bir sütundur. Bu sütun, Schengen bölgesinin yönetimi, vize politikaları, sığınma ve göç, terörle mücadele, suç önleme ve adalet sistemi iş birliği gibi konuları içerir.

Adalet ve içişleri politikaları, AB’nin içinde serbest dolaşımı ve vatandaşların haklarını güçlendirmeyi amaçlar. Bu sütun, AB’nin vatandaşlarının güvenliğini ve refahını sağlamak için önemli bir rol oynamaktadır.

AB’nin üç ana sütunu, Birliğin genel amaçlarına ve hedeflerine ulaşmak için çoklu bir yaklaşımı temsil eder. Her bir sütun, farklı politika alanlarına odaklanarak AB’nin geniş kapsamlı bir entegrasyon sürecini destekler.

Bu sütunların her biri, AB’nin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Topluluk sütunu, AB’nin ekonomik bütünleşmesini ve serbest dolaşımını güçlendirmeye yardımcı olmuştur. Dış sütun, AB’nin uluslararası alandaki rolünü güçlendirmeye yardımcı olmuştur. Adalet ve içişleri işbirliği, AB’nin vatandaşlarının güvenliğini ve refahını sağlamaya yardımcı olmuştur.

AB’nin gelecekteki gelişimi, bu üç sütunun nasıl gelişeceğine bağlı olacaktır. Bu sütunlar, AB’nin küresel bir aktör olarak konumunu güçlendirmek ve vatandaşlarının refahını sağlamak için önemli bir rol oynamaya devam edecektir.

*Robert Schuman 1950’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu önergesini sunarken

Avrupa Birliği’nin Tarihi

Birleşmiş Avrupa vizyonu, gerçek bir siyasi projeye dönüşmeden önce, sadece düşünce düzeyinde mevcuttu. Avrupa Birleşik Devletleri, hümanist ve barışçıl bir hayalin bir parçasıydı, ancak bu hayal gerçek bir siyasi taahhüde dönüşmeden önce Avrupa, sık sık kanlı savaşlara sahne olan bir yerdi. Fransa ve Almanya’nın üç kez savaşması, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları büyük felaketlere neden oldu ve bu felaketler, Avrupalı liderleri ve düşünürleri, barışın sürdürülebilmesi için ekonomik ve siyasi bir birliğin kurulması gerektiği düşüncesine yönlendirdi. Bu düşünce, İkinci Dünya Savaşı sırasında direniş hareketlerinden kaynaklandı.

Schuman Planı: Savaşın ardından, Avrupalı devlet adamları, kıta genelinde kalıcı bir barış oluşturma hedefiyle çeşitli çabalar sarf etmişlerdir. Bu bağlamda, Robert Schuman (Fransa Dışişleri Bakanı), 9 Mayıs 1950 tarihinde, Jean Monnet’in önerisi temelinde, Avrupa Devletlerini kömür ve çelik üretimi konusundaki kararlarını bağımsız bir uluslarüstü kuruma devretmeye çağırdı. Schuman’ın planına göre, Fransa ve Almanya arasındaki uzun süreli çatışmanın sona erdirilmesi, Avrupa’da kalıcı bir barışın temelini oluşturacaktı. Bu amaçla, söz konusu kurumun gözetiminde ortak kömür ve çelik üretimi sağlanacak ve bu örgütlenme tüm Avrupa devletlerinin katılımına açık olacaktı.

Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT): Schuman Deklarasyonu’nun bir sonucu olarak, 1951’de Belçika, Federal Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda’dan oluşan altı üye, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nu (AKÇT) kurdu. Jean Monnet, Topluluğun Yüksek Otoritesi’nin ilk başkanı olarak atanarak, Schuman Deklarasyonu’na ilham veren fikrin öncüsü oldu. Bu şekilde, savaşın temel hammaddeleri olan kömür ve çelik, barışın araçlarına dönüşmüş ve devletler ilk defa egemenliklerinin bir kısmını uluslarüstü bir kuruma devretme kararı almışlardır.

Roma Antlaşması ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET): 1957’de, altı üye devlet, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımına dayanan bir ekonomik topluluk kurma kararı aldı. Kömür ve çeliğin yanı sıra diğer sektörlerde de ekonomik bir birliği hedefleyen Roma Antlaşması’nı imzalayarak Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kuruldu. AET, ortak bir pazarın kurulması, mal, işgücü, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımını sağlama amacını taşıyordu.

Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM): 1958’de yürürlüğe giren Roma Antlaşması ile birlikte, Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) kuruldu. Bu topluluk, üye devletlerin nükleer enerjiyi barışçıl amaçlarla kullanmalarını sağlamak amacıyla araştırma programlarını koordine etmeyi amaçlıyordu.

Füzyon Antlaşması ve Avrupa Toplulukları: 1965’te imzalanan Füzyon Antlaşması ile Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu, tek bir Konsey ve Komisyon altında birleştirilerek, Avrupa Toplulukları adını aldı.

Gümrük Birliği: Mamul mallarda gümrük vergileri, 1 Temmuz 1968’de planlanandan önce kaldırıldı. Ortak politikalar, özellikle tarım ve ticaret politikaları, 1960’ların sonunda yerini buldu.

Avrupa Tek Senedi: 1984’ten sonra, Topluluk, 1993’e kadar tek bir pazar oluşturma hedefiyle Beyaz Kitap’a dayanarak canlanma sürecine girdi. Avrupa Tek Senedi, 1986’da bir dizi ülke tarafından imzalandı ve Topluluk Antlaşmaları kapsamlı bir şekilde değiştirildi.

Maastricht Antlaşması: 1990’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Sovyetler Birliği’nin çözülmesi, Avrupa’nın siyasi yapısını değiştirdi. Maastricht Antlaşması, 1993’te yürürlüğe girdi ve parasal birlik, Avrupa vatandaşlığı ve ortak dış politika gibi hedeflere odaklandı. Bu antlaşma ile Avrupa Birliği’nin temel yapıları oluşturuldu.

Nice Antlaşması: 2001 tarihinde Nice, Fransa’da imzalanmıştır. Antlaşma, AB’nin genişlemeye hazırlık olarak altyapısını güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Nice Antlaşması, AB’nin genişleme sürecini yönetmeye ve bu genişlemenin kurumsal düzenlemelerini gerçekleştirmeye yönelik önemli bir adım olmuştur. Ayrıca, AB’nin karar alma süreçleri üzerinde etkili bir denge sağlamak amacıyla kurumsal yapıda gerçekleştirilen değişiklikler, Birliğin gelecekteki genişlemelerine hazırlık olarak değerlendirilmiştir.

Lizbon Antlaşması: Avrupa Birliği’nin derinleşme sürecindeki önemli bir aşama, 2007 yılında imzalanan ve 2009’da yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması ile yaşandı. Bu antlaşma, AB’nin karar alma mekanizmalarındaki tıkanıklıkları gidermeyi ve Birliği daha demokratik ve etkili hale getirmeyi hedefledi. Bu doğrultuda, Avrupa Topluluğu’nu kuran Antlaşmanın adı, “Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma” olarak değiştirildi.

Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) Kuruluşu

Küresel Finansal Kriz Sonrası Süreç

2008 yılında ortaya çıkan küresel finans krizi, Avrupa Birliği’ni (AB) önemli ölçüde etkiledi. Bu kriz, AB’yi ekonomik, siyasi ve sosyal açılardan zorlayıcı bir sürece sürükledi. AB, bu krize karşı çeşitli tepkiler gösterdi ve bu tepkiler, Birliğin geleceğini şekillendirmede önemli bir rol oynadı.

Küresel Finans Krizi, AB’yi bir dizi ekonomik sorunla karşı karşıya bıraktı. Bu sorunlar arasında kamu açığı, rekabet gücü düşüşü, artan işsizlik ve düşük ekonomik büyüme sayılabilir. Krizin etkileri, Avro Bölgesi’nde özellikle şiddetli oldu. Yunanistan’daki borç krizi, 2010 yılında başlayarak diğer Avro Bölgesi ülkelerini de etkiledi ve küresel bir ekonomik krize dönüştü.

Kriz, AB’nin siyasi yapısını da etkiledi. Krizin etkileri, AB’nin karar alma mekanizmalarının etkinliğini sorgulamalara yol açtı. Ayrıca, kriz, AB’nin birliği ve bütünlüğü açısından yeni tehditler ortaya çıkardı.

AB, küresel finans krizine karşı çeşitli tepkiler gösterdi. Bu tepkiler, ekonomik, siyasi ve sosyal alanlarda gerçekleşti. AB, krizin ekonomik etkilerini hafifletmek için çeşitli önlemler aldı. Bu önlemler arasında Avrupa 2020 Stratejisi, Avrupa Finansal İstikrar Mekanizması (EFSM), Avrupa Finansal İstikrar Fonu (EFSF), Avrupa Sömestri, Avro Paktı, Altılı Paket, Avrupa İstikrar Mekanizması (ESM), ve Bankacılık Birliği gibi mekanizmalar oluşturulması sayılabilir. Bu mekanizmalar, üye ülkelerin ekonomik krizden daha az etkilenmesine yardımcı oldu. Ancak, bu mekanizmalar aynı zamanda, AB’nin mali ve politik yapılarında önemli değişikliklere yol açtı.

AB, krizin siyasi etkilerini azaltmak için de çeşitli önlemler aldı. Bu önlemler arasında Avrupa Dış Eylem Servisi’nin kurulması ve 2012 yılında AB’nin Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmesi sayılabilir. Avrupa Dış Eylem Servisi’nin kurulması, AB’nin dış politikada daha etkili bir rol oynamasına yardımcı oldu. AB’nin Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmesi ise, Birliğin barış, uzlaşma, demokrasi ve insan haklarının ilerlemesine katkı sağladığının bir göstergesi olarak kabul edildi. Krizin sosyal etkilerini azaltmak için de çeşitli önlemler aldı. Bu önlemler arasında sosyal yardımların artırılması ve işsizlik sigortası gibi sosyal güvenlik mekanizmalarının güçlendirilmesi sayılabilir. Bu önlemler, krizin sosyal etkilerini hafifletmeye yardımcı oldu. Ancak, bu önlemler aynı zamanda, AB’nin sosyal politikalarında önemli değişikliklere yol açtı.

AB’nin küresel finans krizine karşı verdiği tepkiler, eleştirmenler tarafından çeşitli açılardan değerlendirilmiştir. Bazı eleştirmenler, AB’nin krize karşı yeterli tepkiler vermediğini ve krizin etkilerini azaltmakta yetersiz kaldığını savunmaktadır. Diğer eleştirmenler ise, AB’nin krize karşı verdiği tepkilerin, Birliğin geleceği açısından olumlu bir gelişme olduğunu savunmaktadır. AB’nin küresel finans krizine karşı verdiği tepkilerin, Birliğin geleceği açısından nasıl bir etki yaratacağı henüz net değildir. Ancak, bu tepkilerin, Birliğin ekonomik, siyasi ve sosyal yapılarında önemli değişikliklere yol açtığı açıktır.

*Roma Antlaşması (1957)

 

COVID-19 Pandemisi ve Rusya-Ukrayna Savaşı Süreci

2020 yılında ortaya çıkan COVID-19 salgını ve 2022 yılında başlayan Rusya-Ukrayna savaşı, Avrupa Birliği (AB) için önemli dönüm noktaları oldu. Bu iki kriz, AB’nin karşı karşıya olduğu yeni zorlukların ve Birliğin geleceğini şekillendirme potansiyelinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

COVID-19 salgını, AB’yi hem sağlık hem de ekonomik açıdan olumsuz etkiledi. Salgın, AB’de yaklaşık 6 milyon kişinin ölümüne ve ekonomik büyümenin önemli ölçüde yavaşlamasına neden oldu.

AB, salgının ekonomik etkilerini hafifletmek için çeşitli önlemler aldı. Bu önlemler arasında, 750 milyar avroluk NextGenerationEU kurtarma fonunun oluşturulması ve ortak aşı tedarik programının hayata geçirilmesi sayılabilir.

Rusya-Ukrayna savaşı, AB için daha da ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Savaş, AB’nin güvenlik ve savunma alanındaki iş birliğini güçlendirme ihtiyacını ortaya koymuştur. Savaş, aynı zamanda, AB’nin enerji güvenliğini de tehdit etmektedir. AB, Rusya’dan ithal ettiği enerjiye bağımlılığını azaltmak için yeni kaynaklar bulmaya çalışmaktadır.

AB, COVID-19 salgını ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi krizlere karşı çeşitli tepkiler gösterdi. Bu tepkiler, AB’nin geleceğini şekillendirme potansiyeline sahiptir. AB, COVID-19 salgınına karşı verdiği tepkiler ile, daha güçlü bir ekonomik ve sosyal birlik olma yönünde adımlar atmıştır. NextGenerationEU kurtarma fonu, AB’nin üye devletlere finansal destek sağlayarak, ekonomik toparlanmayı desteklemek için önemli bir araç olmuştur.

Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte ise, AB, güvenlik ve savunma alanındaki iş birliğini güçlendirme ve enerji güvenliğini sağlama yönünde adımlar atmaktadır. AB, NATO ile çalışarak, Rusya’nın saldırganlığına karşı savunmasını güçlendirmeye çalışmaktadır. Aynı zamanda, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yaparak, enerji güvenliğini sağlamaya çalışmaktadır.

COVID-19 pandemisi ve Rusya-Ukrayna savaşı, AB için önemli dönüm noktaları olmuştur. Bu iki kriz, AB’nin karşı karşıya olduğu yeni zorlukların ve Birliğin geleceğini şekillendirme potansiyelinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. AB, bu krizlere karşı verdiği tepkiler ile, daha güçlü bir ekonomik, sosyal, güvenlik ve savunma birliği olma yönünde adımlar atmaktadır. Bu adımlar, AB’nin geleceğini şekillendirme potansiyeline sahiptir.

AB’nin COVID-19 pandemisine ve Rusya-Ukrayna savaşına verdiği tepkiler, eleştirmenler tarafından çeşitli açılardan değerlendirilmiştir. Bazı eleştirmenler, AB’nin bu krizlere karşı yeterli tepkiler vermediğini ve krizlerin etkilerini azaltmakta yetersiz kaldığını savunmaktadır. Diğer eleştirmenler ise, AB’nin bu krizlere karşı verdiği tepkilerin, Birliğin geleceği açısından olumlu bir gelişme olduğunu savunmaktadır.

AB’nin bu krizlere karşı verdiği tepkilerin, Birliğin geleceği açısından nasıl bir etki yaratacağı henüz net değildir. Ancak, bu tepkilerin, Birliğin ekonomik, sosyal, güvenlik ve savunma alanındaki yapısını önemli ölçüde değiştireceği açıktır.

                                                       *Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun Kuruluşu

Avrupa Birliği’ne Üyelik Süreci: Kopenhag ve Maastricht Kriterleri

Avrupa Birliği, 27 üye devletten oluşan bir siyasi ve ekonomik topluluktur. AB’ye üyelik, üye devletler arasında serbest ticaret ve serbest dolaşım gibi birçok avantaj sağlar. Bu nedenle, birçok ülke AB’ye üye olmak için başvuruda bulunmaktadır. AB’ye üyelik başvurusu yapmak isteyen bir ülkenin, belirli kriterlere uygun olması ve belirli süreçleri başarıyla tamamlaması gerekmektedir. Bu kriterler, “Kopenhag Kriterleri” olarak bilinir ve üyelik için siyasi, ekonomik ve idari şartları içerir.

Kopenhag Kriterleri

Kopenhag Kriterleri, 1993 yılında AB Konseyi tarafından kabul edilen ve AB’ye üyelik için gereken temel kriterleri belirleyen kriterlerdir. Bu kriterler şunlardır:

Demokrasi ve hukukun üstünlüğü: Aday ülkenin demokratik kurumlara sahip olması ve demokratik değerlere bağlı olması beklenir. Bu kriterler, temel hak ve özgürlüklere saygı, hukukun üstünlüğü ve adil yargı sistemleri gibi unsurları kapsar.

Piyasa ekonomisi: Aday ülkenin piyasa ekonomisine geçiş yapmış olması ve rekabet kurallarına uyması beklenir. Bu kriterler, serbest ticaretin teşvik edildiği, ekonomik istikrarın sağlandığı bir ekonomik yapıyı kapsar.

AB müktesebatına uyum: Aday ülkenin AB’nin politika ve kurallarını içeren müktesebata uyum sağlaması gerekmektedir. Bu kriterler, AB’nin çeşitli politika alanlarında benimsemiş olduğu standartlara uyumu kapsar.

Maastricht Kriterleri

Maastricht Kriterleri, 1992 yılında Maastricht Antlaşması ile kabul edilen ve AB’ye üye ülkelerin ekonomik istikrarı sağlamaları ve ortak para birimi olan Euro’ya geçiş için gereken kriterleri belirleyen kriterlerdir. Bu kriterler şunlardır:

Enflasyon oranı: Aday ülkenin enflasyon oranı, üye ülkelerin belirli bir hedefle sınırlı olan enflasyon oranına uyum sağlamalıdır.

Kamu borcu: Aday ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasına (GSYİH) oranla kamu borcu belli bir düzeyde olmalıdır.

Bütçe açığı: Aday ülkenin bütçe açığı, GSYİH’nın belirli bir yüzdesi olarak sınırlı olmalıdır.

Uzun vadeli faiz oranları: Aday ülkenin uzun vadeli faiz oranları, AB ortalamasının belli bir yüzdesi ile uyumlu olmalıdır.

Döviz kuru istikrarı: Aday ülkenin kendi para birimi ile diğer AB üyesi ülkelerin para birimleri arasında dalgalanmanın sınırlı olması beklenir.

Kopenhag ve Maastricht Kriterleri, AB’ye üyelik için gereken temel şartları belirlemektedir. Kopenhag Kriterleri, siyasi ve ekonomik istikrarı, Maastricht Kriterleri ise ekonomik istikrarı ve ortak para birimi Euro’ya geçişi öngörmektedir. Aday bir ülkenin AB’ye üye olabilmesi için, her iki kriteri de karşılaması gerekmektedir. Bu nedenle, aday ülkeler, Kopenhag ve Maastricht Kriterleri’ne uyum sağlamak için gerekli çalışmaları yapmaktadır.

AB’ye üyelik süreci, aday ülkenin başvurusu ile başlar. Başvurunun kabul edilmesi durumunda, aday ülke ile AB arasında müzakereler başlar. Müzakereler, aday ülkenin Kopenhag ve Maastricht Kriterleri’ne uyum sağlaması için gerekli düzenlemeleri yapmasına yöneliktir.

Müzakereler, her aday ülke için farklı bir süreye yayılabilir. Müzakerelerin tamamlanması ve aday ülkenin tüm kriterlere uyum sağlaması durumunda, aday ülke AB’ye üye olur. AB’ye üyelik, üye devletler arasında serbest ticaret ve serbest dolaşım gibi birçok avantaj sağlar. Bu nedenle, birçok ülke AB’ye üye olmak için başvuruda bulunmaktadır. AB’ye üyelik başvurusu yapmak isteyen bir ülkenin, Kopenhag ve Maastricht Kriterleri’ne uyum sağlaması gerekmektedir. Bu kriterler, siyasi, ekonomik ve idari istikrarı öngörmektedir.

Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerinin Tarihsel Gelişimi

Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri, uzun bir geçmişe ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu ilişkiler, tarihsel, politik, ekonomik ve kültürel faktörlerden etkilenmiştir. Türkiye-AB ilişkileri, Osmanlı Devleti’nin Avrupa ile olan etkileşimlerine kadar uzanmaktadır. 19. yüzyılda, Osmanlı Devleti’nin Avrupaileşme çabaları kapsamında, iki taraf arasında ilk resmi ilişkiler kurulmaya başlanmıştır. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından Türkiye, Avrupa ile yakın ilişkiler kurmayı ve entegrasyon sürecini güçlendirmeyi hedeflemiştir. Bu doğrultuda, Türkiye, 1959 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) üyelik başvurusunda bulunmuştur. 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması ile Türkiye ve AET arasında ortaklık ilişkisi kurulmuştur.

Ankara Anlaşması’nın 28. maddesi, Türkiye’nin tam üyelik hedefini belirtmektedir. Türkiye, bu anlaşma çerçevesinde Gümrük Birliği’ni kurarak AB ile entegrasyonunu derinleştirmiştir. Ancak, 1980 askeri darbesi sonrasında ilişkiler resmi olarak askıya alınmıştır.

1983 yılında Türkiye’de sivil idarenin yeniden kurulması ve ekonomik politikalardaki değişim, Türkiye’nin dışa açılma sürecini başlatmıştır. 1987 yılında Türkiye, üyelik başvurusunu tekrar yapmış ve 1999 yılında Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin adaylığı resmiyet kazanmıştır. 2005 yılında, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik müzakereleri başlamıştır.

Müzakerelerde ilerleme, çeşitli nedenlerle sık sık duraksamıştır. Özellikle 2015 sonrasında, Suriye’deki olaylar, göç sorunu ve Kıbrıs konusundaki anlaşmazlıklar ilişkileri etkilemiştir. 2016’daki darbe girişimi ve sonrasında AB’nin sergilediği tavır, ilişkilerde güven sorunlarına yol açmıştır.

Türkiye-AB ilişkileri 2019’da olumlu bir gündemle başlamış, ancak 2019 sonrasında Doğu Akdeniz’deki gelişmeler ve Suriye politikası nedeniyle tekrar gerilmiştir. 2020 ve 2021’de, pandemi, iklim değişikliği ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi küresel olaylar, ilişkilerin seyrini etkilemiştir.

Son dönemde, Türkiye’nin bölgesel arabuluculuk rolü ve AB’nin Türkiye’ye yönelik önerileri, ilişkilerin geleceği açısından bir fırsat penceresi sunmaktadır. Küresel konjonktür, Türkiye-AB iş birliğinin önemini artırmış ve ilişkilerin seyrini belirleyen faktörleri karmaşıklaştırmıştır.

*Maastricth Antlaşması

 

Türkiye’nin AB Üyeliği

Türkiye-AB ilişkileri, uzun bir geçmişe ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu ilişkiler, tarihsel, politik, ekonomik ve kültürel faktörlerden etkilenmiştir. Türkiye ve AB, ortak bir tarihe, kültüre ve değerlere sahiptir. Bu ortaklık, ilişkilerin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Ancak, ilişkilerde zaman zaman güven sorunları ve gerilimler yaşanmaktadır. Bu sorunlara rağmen, Türkiye ve AB, ilişkilerini güçlendirmek için çaba göstermektedir.

Türkiye’nin AB üyeliği hem Türkiye hem de AB için önemli bir fırsattır. Türkiye’nin AB’ye üye olması, Türkiye’nin demokratikleşmesine, ekonomik kalkınmasına ve uluslararası alandaki konumunun güçlendirilmesine katkı sağlayacaktır. AB açısından ise, Türkiye’nin üyeliği, Birliğin genişlemesine ve daha güçlü bir küresel oyuncu haline gelmesine katkı sağlayacaktır. Çünkü Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik konumu AB için önemli bir müttefik anlamına gelecektir.

Türkiye’nin AB üyeliği süreci çeşitli eleştirilere maruz kalmıştır. Bazı kesimler Türkiye’nin Avrupa ile yakın olmasının öz benliğe ve kültüre zarar vereceğini, Türkiye’nin bir piyon olma ihtimalinden bahsederken, diğer bir kesim ise Türkiye’nin küreselleşen ve modernleşen dünyaya uyum sağlayıp gücünü göstermesi için AB üyeliğinin büyük bir öneme sahip olduğu fikrini savunmaktadır.

*1999 Helsinki Zirvesi

Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerinin Ana Dinamikleri

Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin karmaşık yapısı tarihsel, politik, ekonomik ve kültürel faktörlerden etkilenmiştir. Türkiye-AB müzakere süreci, Türkiye’nin AB normlarına uyum sağlamasını amaçlayan bir dizi reformu içermektedir. Bu süreç, politik, ekonomik, yargı ve temel haklar gibi birçok alanda düzenlemeleri içermekte ve AB standartlarına uyumun sağlanması için çaba harcanmaktadır. Ancak, müzakerelerde ilerleme, zaman içinde çeşitli engel ve sıkıntılarla karşılaşmıştır. Müzakerelerde ilerlemeyi engelleyen faktörler arasında şunlar sayılabilir: Türkiye’nin insan hakları ve demokratikleşme alanındaki eksiklikleri, Kıbrıs sorunu, Suriye krizi, Doğu Akdeniz’deki gerilimler

Türkiye-AB ilişkileri, zaman içinde çeşitli politik dinamiklere tabi olmuştur. Hem Türkiye hem de AB içindeki siyasi gelişmeler, müzakerelerin seyrini etkileyebilmekte ve taraflar arasında farklı görüşlere neden olabilmektedir. Özellikle, insan hakları, demokratikleşme ve yargı bağımsızlığı gibi konulardaki politika farklılıkları önemli bir rol oynamaktadır.

Türkiye-AB ilişkileri ekonomik boyutta da büyük bir öneme sahiptir. Türkiye, AB’nin önemli ticaret ortaklarından biridir ve AB, Türkiye’nin en büyük ticaret partneridir. Gümrük Birliği’nin kurulmasıyla birlikte, Türkiye ile AB arasında mal ticareti önemli ölçüde artmış ve ekonomik entegrasyon sağlanmıştır.

Türkiye-AB ilişkilerinde toplumsal ve kültürel boyutlar da göz ardı edilmemelidir. Türkiye’deki AB destekçileri ve karşıtları arasındaki görüş ayrılıkları, toplumun AB üyeliği konusundaki tutumlarını etkilemektedir. Ayrıca, kültürel etkileşim ve ortak değerlerin vurgulanması da ilişkilerin derinleştirilmesi açısından önemlidir.

Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği belirsizdir ve bir dizi faktöre bağlı olarak şekillenecektir. Siyasi gelişmeler, müzakere sürecindeki ilerleme, ekonomik entegrasyon ve toplumsal kabul gibi faktörler, ilişkilerin seyrini belirlemede etkili olacaktır.

 

*1997 Lüksemburg Zirvesi

Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerinde Öne Çıkan Olaylar ve Gelişmeler

Göçmen Krizi: 2015 yılında Suriye’deki iç savaştan kaçan milyonlarca mültecinin Avrupa’ya geçişi, Türkiye ile AB arasındaki ilişkileri etkileyen önemli bir olay olmuştur. Türkiye, AB ile iş birliği yaparak göç akışını kontrol altına almaya çalışmıştır. Bu amaçla, 18 Mart 2016 tarihinde Türkiye ve AB arasında bir mülteci anlaşması imzalanmıştır. Anlaşma, Türkiye’nin Yunan adalarına geçen göçmenlerin geri kabulünü ve Türkiye’deki Suriyeli mültecilere yardım sağlanmasını öngörmektedir.

Gümrük Birliği Güncellenmesi: Türkiye ile AB arasında gümrük birliği anlaşması, 1995 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu anlaşma, Türkiye ile AB arasında mal ticaretini serbestleştirmiş ve ekonomik entegrasyonu güçlendirmiştir. Ancak, günümüzde gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi, ekonomik ilişkileri güçlendirmeyi ve ticareti kolaylaştırmayı hedeflemektedir.

İnsan Hakları ve Demokrasi: Türkiye’nin insan hakları, ifade özgürlüğü ve demokrasi konularındaki durumu, AB ile ilişkilerde gerginliklere neden olmuştur. AB, Türkiye’yi insan hakları ve demokrasi alanında daha fazla ilerleme kaydetmeye çağırmaktadır. Bu konudaki anlaşmazlıklar, Türkiye-AB ilişkilerinde önemli bir engel teşkil etmektedir.

Kıbrıs Sorunu: Kıbrıs adasındaki çözüm süreci, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerde önemli bir faktördür. Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyindeki askeri varlığı ve Kıbrıs Rum Kesimi ile olan anlaşmazlıklar, ilişkilerin gerilmesine yol açmaktadır. Bu konudaki anlaşmazlıklar, Türkiye-AB ilişkilerinde önemli bir engel teşkil etmektedir.

AB Üyelik Süreci: Türkiye’nin AB üyeliği süreci, 1987 yılında başlamıştır. Ancak, süreç zaman zaman duraksamalar yaşamış ve günümüzde askıya alınmış durumdadır. Bu konudaki anlaşmazlıklar, Türkiye-AB ilişkilerinde önemli bir engel teşkil etmektedir.

Öne Çıkan Diğer Olaylar

  • 2005 yılında Türkiye’nin AB’ye tam üyelik müzakerelerinin başlaması
  • 2007 yılında Türkiye’nin AB’ye tam üyelik başvurusuna ilişkin AB Konseyi kararının alınması
  • 2016 yılında Türkiye’de gerçekleşen darbe girişimi
  • 2018 yılında Türkiye ve AB arasında Varna Zirvesi’nin düzenlenmesi
  • 2021 yılında Türkiye ve AB arasında Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilimler
  • 2022 yılında Rusya-Ukrayna savaşının etkisiyle Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan gelişmeler

 

Türkiye-AB ilişkilerinin tarihsel seyri incelendiğinde, bu ilişkinin uluslararası sistemde ve Avrupa bütünleşmesinde meydana gelen olaylardan doğrudan etkilendiği görülmektedir. Soğuk Savaş dönemi ve sonrasındaki gelişmelerin ilişki üzerindeki etkisi, günümüzde de Türkiye-AB ilişkilerinin uluslararası sistemdeki değişimlerden, bölgesel olaylardan ve AB’nin karşı karşıya olduğu zorluklardan etkilendiğini göstermektedir.

Özellikle 2015’te Suriye’deki olayların yol açtığı mülteci krizi, Türkiye-AB ilişkilerinde belirleyici bir döneme işaret etmiş ve ilişkilerin çeşitli alanlarında gelişmeler yaşanmıştır. Bu süreçte alınan kararlar, Türkiye-AB ilişkilerinin dinamik bir seyir izlemesine katkı sağlamıştır.

Ancak, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrasında AB’nin Türkiye’ye karşı soğuk ve eleştirel tutumu, ilişkilerde bir güven bunalımına neden olmuştur. FETÖ Terör Örgütü’nün boyutlarının anlaşılamaması ve alınan tedbirlerin AB tarafından eleştirilmesi, Türkiye-AB iletişiminde azalmaya yol açmıştır.

Güven bunalımını aşmak ve ilişkileri normalleştirmek adına önemli bir adım, 26 Mart 2018 Varna Zirvesi’nde atılmıştır. Bu zirvede Türkiye ve AB liderleri, Türkiye-AB birlikteliğinin önemini vurgulamış ve ilişkilerin çeşitli alanlarında güçlendirme kararı almışlardır.

Ancak, 2021 yılında Türkiye-AB ilişkilerinde öne çıkan gelişmeler, özellikle Doğu Akdeniz’deki gerilimler, ilişkilerin seyrini belirlemiştir. AB liderleri, Türkiye’ye karşı Yunanistan ve GKRY tarafının tezlerini benimsemiş ve Türkiye’ye yönelik tutumlarını sertleştirmişlerdir. Bu dönemde, Türkiye’nin izlediği yapıcı politikalarla gerginlik azalmış, ancak AB’nin Türkiye’ye yönelik kararları beklenen adımları içermemiştir.

2022 yılında, Rusya-Ukrayna savaşının etkisiyle Türkiye-AB ilişkilerinde belirleyici bir gündem oluşmuş ve karşılıklı diyalog devam etmiştir. Türkiye’nin AB’ye sağlayacağı katma değer, güvenlik, savunma, enerji gibi konularda önem kazanmıştır.

Sonuç olarak, Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasındaki ilişkiler, uzun bir tarihe dayanmakta olup, dikkat çekici bir özellik gösterir. İlişki, başlangıcından itibaren inişli-çıkışlı bir seyir izlemiş ve zaman içinde yaşanan sorunlara rağmen tarafların bu ilişkiyi üyelik perspektifiyle sürdürme kararlılığını korumuştur. AB’ye üyelik, müzakere sürecinde karşılaşılan zorluklara rağmen, Türkiye’nin stratejik hedefleri arasında önemli bir yer tutmaya devam etmektedir. Türkiye-AB ilişkileri çok yönlü ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Tarihî, politik, ekonomik ve kültürel faktörler, ilişkilerin gelişimini etkileyen temel dinamiklerdir. Gelecekte, taraflar arasındaki diyalog, iş birliği ve anlayışın derinleştirilmesi, Türkiye-AB ilişkilerinin pozitif bir seyir izlemesi açısından kritik öneme haiz olacaktır.

 

Kaynakça

Baskın ORAN, “Türk Dış Politikası,1919-1980, (İletişim Yayınları,2015), s.808.

İNAÇ, H. (2016). Türki̇ye-AB İli̇şki̇leri: Entegrasyonu Zora Sokan Sai̇klar. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (25), 229

İNAÇ, H. (2016). Avrupa Bi̇rli̇ği̇’ne Entegrasyon Süreci̇nde Türki̇ye’ni̇n Ki̇mli̇k Problemleri. Adres Yayınları, 2016 (3. Baskı).

KIRAÇ, S., & İLHAN, B. (2010). Avrupa Bi̇rli̇ği̇ Oluşum Süreci̇ ve Ortak Poli̇ti̇kALAR. Milli Eğitim Dergisi, 40(188), 19

ERDOĞAN, S. (2020). Avrupa Birliği ve Krizler: Tarihi ve Güncel Krizler Üzerine Bir Değerlendirme. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 75(2), 589-606.

AKÇAY, E. Y., ARGUN, Ç, & AKMAN, E. (2016). Ab’ni̇n Tari̇hsel Geli̇şi̇mi̇ Ve Ortak Dış Ve Güvenli̇k Poli̇tikası. Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 3(4), 1

KEÇECİ, A. İ. (2021). Tarihin Neresindeyiz! Avrupa Birliği Neresinde!. EURO Politika (9), 37-40

UYSAL, C. (2001). Türki̇ye – Avrupa Bi̇rli̇ği̇ İli̇şki̇leri̇ni̇n Tari̇hsel Süreci ve Son Gelişmeler. Akdeniz İİBF Dergisi, 1(1),

Ataman, M., Ayhan, V., & Dalar, M. (2010). Avrupa’nın Türkiye Algılaması: Türkiye’nin Avrupa Birliği İçin Anlamı. Bilgi Sosyal Bilimler Dergisi (2), 54-73.

SAYGIN, D., & ERDEM, A. D. (2021). Avrupa Bi̇rli̇ği̇’ne Katılım Süreci̇ni̇n Türki̇ye Si̇yaseti̇ne Yansıması: Alternati̇f Örgütler. Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi, 4(1),

ÖZER, M. A. (2009). Avrupa Birliği’ne Tam Üyeliğin Eşiğinde Türkiye. Yönetim ve Ekonomi Dergisi, 16(1), 89-105.

Politikyol.com, Ukrayna Savaşı’nın Avrupa Birliği’ne etkileri, Nilgün Arısan Eralp, 2022

Rusya- Ukrayna Savaşı’nın AB’nin Enerji Politikalarına Yansıması, Gülnaz Ece KESİCİ,

Ab.gov.tr

Dw.com.tr

Tr.euronews.com.tr

Görseller stratejikortak.com, tihv.org.tr ve ikv.org.tr’den alınmıştır.

 

                                                                                                                                                        Berkan YAYLA

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.